2020 ABD seçim süreci boyunca Covid-19, ticaret savaşları, 5G, insan hakları ihlalleri gibi konular çerçevesinde Çin meselesi ana propaganda gündemlerinden birisi olsa da, ABD’de Çin’e yönelik yaklaşım tüm taraflar açısından temel bir “çevreleme stratejisi”nin gerekliliğinde buluşmuş durumda. Trump döneminde geçen dört yılda ABD-Çin ikili ilişkileri tarihin en kötü seviyesine gerilemiş, ilişkiler adeta bir gerilim sarkacının içine hapsolmuştu. Hatta bir süredir yeni Soğuk Savaş söylemi de sıkça tartışılıyordu. Biden dönemiyle birlikte her iki ülke açısından öngörülebilir, müzakere edilebilir ve gerilimin daha kontrol altında tutulduğu bir süreç beklentisi hakim.
Trump’ın Çin Mirası
Obama döneminde özellikle “Asia Pivot” yaklaşımıyla ABD Asya-Pasifik’te yeni bir yaklaşım benimsemişti. Dış politikanın ekonomiyle bütünleşik yapısı önem kazanmış, Trans Pacific Partnership (TPP) gibi bir girişimle ABD bölgedeki jeo-ekonomik nüfuzunu tahkim etmeyi ve bu yolla Çin’in dengelenmesini amaçlamıştı. Trump’ın ilk iş olarak TPP’den çekilmesi, Paris İklim Anlaşması’na imza atmaması, salgın sürecinde Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) ayrılması aslında Trump’ın çok taraflılığı olan bakışını göstermekle birlikte, diğer yandan bu alanlarda boşlukların oluşmasına sebep oldu. Çin de bu boşluklardan yararlanarak uluslararası alanda avantajlı bir konuma yükseldi. 2016’dan bu yana Trump’ın bu adımlarının ABD’ye dezavantaj getirdiğini ve ek maliyetler yüklediğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte Çin’e yönelik sert ve ideolojik söylem, her ne kadar Çin tarafında karşılığı olsa da ilişkilerin iyice gerilmesine neden oldu. Neticede Trump görevinin sonuna yaklaşırken içeride salgın ve ekonomi gündemini, dışarıda da Çin ile mücadele gündemini yeni Başkan Biden’a devredecek gibi görünüyor.
Biden’dan Ne Bekleniyor?
Özellikle Clinton ve Obama dönemindeki isimlerin Biden yönetiminde Ulusal Güvenlik ve Dış Politika ekiplerine dahil olmasıyla bu dönemde “Asia Pivot”un ikinci versiyonunun gündeme gelmesi beklense de Trump döneminde bazı alanlarda geri dönülmez adımların atılmış olması yeni bir yaklaşımın benimsenebileceği ihtimalini güçlendiriyor. Bu minvalde Obama ve Trump dönemlerinin arasında hibrit bir Çin yaklaşımı beklentisi genel olarak kabul görmüş durumda. Her iki ülke açısından geri adım atılamayacak kırmızı çizgiler bulunsa da iklim ve Covid-19 ile mücadele gibi muhtemel iş birliği alanları bulunuyor.
Biden döneminde ABD, Trump’ın tersine müttefikleri ile hareket etmek isteyecek, çok taraflı kurumların etkinliğini yeniden tesis etmeye çalışacaktır. Bu anlamda TPP, Paris İklim Anlaşması ve DSÖ’ye geri dönüş ilk iş olarak yeni dönemde tekrar gündeme gelecektir. Öte yandan Amerikan değerleri vurgusuyla demokrasi, insan hakları ve adil ticaret temalı bir söylemin güçleneceği öngörülebilir. Bu konuda özellikle Trump ve Pompeo’nun sert ideolojik söylemine nazaran daha ihtiyatlı ve değerler temalı bir söylem Biden döneminde beklenmektedir.
Bu açıdan Biden döneminde Çin ile ilişkilerde klasik diplomasiye dönüleceği, kurumsal ilişkilerin yeniden güçleneceği, ilk etapta her iki ülkenin de yeniden bir değerlendirme yapacağı bir sürecin ilerlemesi muhtemeldir. Bu yolla ikili ilişkilerdeki sorun ve fırsat alanları ayrıştırılabilecek, Covid-19 ve iklim gibi muhtemel iş birliği alanları şekillendirilebilecektir. Her şekilde Biden döneminde yöntemsel farklılıklar olsa da Çin’e temel yaklaşımın değişmeyeceği not edilmelidir.
Ancak gerektiğinde Biden’ın da sert tonda bir söyleme başvurabileceği ihtimal dahilindedir. Örnek vermek gerekirse, Biden daha önce Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile ilgili bir konuşmasında kendisine yönelik olarak “haydut” ifadesini kullanmış, ekibi de daha önce Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananlar ile ilgili “soykırım” tanımlaması yapmıştı.
2011’de Biden dönemin ABD Başkan Yardımcısı olarak 6 günlük bir Çin ziyareti gerçekleştirmiş, o dönem Çin Devlet Başkanı Yardımcısı olan Şi Cinping gezinin önemli bir bölümünde kendisine eşlik etmişti. Mevcut iki lider o dönemde birbirlerinin kişiliklerini ve görüşlerini yakından tanıma fırsatı bulmuşsa da geçen dokuz yıl için dünya da, ABD-Çin ilişkileri de birçok değişim yaşadı.
Öngörülebilirlik Beklentisi
Çin medyasına bakıldığında veya Çin’in resmi makamları tarafından yapılan açıklamalar incelendiğinde yeni dönemde ikili ilişkilerin mevcut halinden daha kötü olamayacağı yönünde görüşler mevcut. Temel olarak ikili ilişkilerdeki ana sorun alanlarının devam edeceği ancak müzakere kapılarının da her zaman açık olacağı şeklinde genel bir değerlendirme Çin tarafındaki hakim yaklaşım olarak öne çıkıyor. Bu durum ABD ve Çin için zaman kazanma ve ilişkileri yeniden gözden geçirme fırsatı sağlayabilir.
Cumhuriyetçi başkanların Demokrat başkanlara kıyasla demokrasi ve insan hakları temelli söylemden uzak durması geleneksel olarak Çin tarafından tercih edilebilir olduğu bilinmektedir. Ancak Trump’ın klasik anlamda bir Cumhuriyetçi olmaması, öngörülemezliği ve sert ideolojik söylemi Çin açısından bir sorun olarak değerlendiriliyordu. Bu durum bazı alanlarda Çin’e avantaj sağlasa da, Çin yeni dönemde klasik anlamda diplomasi araçlarıyla daha kurumsal bir ilişki tarzı beklemektedir.
ABD-Çin Teknoloji Rekabeti
Son dört yılda ABD-Çin arasında artan büyük güç rekabeti söylemi, ticaret savaşları, Çin’in Batı’dan bağımsız ekonomi-politik nüfuz alanını genişletmesi ve alternatif kurumlarını güçlendirmesi Çin’e avantaj sağlarken, ABD ve Batılı değer ve kurumların aşınmasına yol açıyordu.
Biden döneminde retoriğin hafifleyeceği ve Çin’in nefes almak için zaman kazanacağı öngörülebilir. Ancak Biden’ın Çin’e yönelik liberal değerler, demokrasi ve insan hakları söylemini ihtiyatlı bir tonda sürdürmesi beklenmelidir. Hali hazırda Trump dönemiyle birlikte Çin’e yönelik yükselen kamuoyunu Biden görmezden gelmeyecektir. Diğer yandan Trump dönemi ticaret tarifelerinin yürürlükte kalacağı, ikili ilişkilerde bir pazarlık aracı haline dönüşebileceği de konuşuluyor. Tamamen kaldırılması ise ancak derinlikli müzakereler ve karşılıklı tavizlerle mümkün olabilir.
En kritik konu olarak ABD ve Çin arasındaki teknoloji rekabeti gergin durumunu sürdürecektir. 5G ve Huawei meselesi ABD için bir ulusal güvenlik tehdidi ve bu alandaki gerilimin zaman zaman yükselmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak TikTok ve WeChat yasağının kaldırılacağı, Huawei’ye çip satışının esnetilebileceği beklenirken, öte yandan 5G konusunda bir pozisyon değişikliğinin son derece zor olduğu ifade ediliyor.
Asya-Pasifik İttifakları
Her ne kadar Trump döneminde çok taraflı mekanizmalar aşınsa da, bu durumun bir istisnası olarak bölgede Çin’in sınırlandırılması maksadıyla Avustralya, Hindistan ve Japonya’yla bir dörtlü ittifak girişimi canlandı. Biden bunu devam ettirebilir ancak önceliği ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin yanında duracağını hissettirmesi olacaktır. Öte yandan söz konusu ülkeler Çin’i asimetrik bir askeri tehdit olarak tanımlamakla birlikte, kasımda dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olarak ifade edilen “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık” (RCEP) anlaşmasında aynı masaya oturabildi ve bu anlaşmayı hayata geçirebildi. Hindistan bu anlaşmanın dışında kalmakla birlikte, henüz kendisine kapılar kapanmış değil. Bu noktada özellikle Çin’in Trump’ın TPP’den çekilmesiyle birlikte oluşan boşluğu doldurabildiğini tespit etmek gerekiyor. Bu durum Çin’in diplomatik başarısından ziyade, ABD’nin ve dolayısıyla Trump döneminin başarısızlığı ve Biden dönemine olumsuz bir mirası olarak ifade edilebilir.
Bölgede Biden yönetiminin karşı karşıya kalacağı en büyük meydan okuma ekonomi-ticaret ve askeri-güvenlik meselelerinin dengelenmesi olacaktır. Bu yolla Çin’i Asya-Pasifik’te çevreleme süreci devam edecektir. Tabii ki Trump dönemine nazaran önümüzdeki süreçte ABD daha çok müttefikleriyle birlikte hareket eden bir yol izleyecektir. Tayvan meselesinde, Biden yönetiminin tıpkı Trump gibi Tayvan’a silah satışına devam edeceği, ancak Çin’i provoke etmeyecek ve kırmızı çizgileri muhafaza edecek bir denge stratejisi izlemesi öngörülebilir. Hong Kong ile ilgili ise Trump döneminde alınan kararların geri çevrilmeyeceği, ancak bu meselede geleneksel ABD-Çin diplomasisine geri dönüleceği beklentisi var.