Şiddet, sol için sadece basit bir araç değil "kurucu unsur"dur. Sola göre tarih sınıflar savaşından ibarettir ve "ideal düzen" olan komünizmi kurmanın yegane yolu egemen sınıfı alaşağı edip yerine ezilen sınıfların motor gücü olan işçi sınıfını geçirmektir. Bunun için bir öncü güce ihtiyaç vardır; o da işçi sınıfının öncü gücü olan çelik disiplinli devrimci partidir.
Egemen sınıflar iktidarı işçi sınıfına gümüş tepsi içinde sunmayacağına göre, devrimci parti bu işi silahlı ayaklanma yoluyla halledecektir. Hepsi de kendisini "sınıfın öncü gücü" olarak gören ve çoğunun üye sayısı birkaç yüzü geçmeyen sol örgütlerin kimisi şimdiden silahlıdır, kimisi de o "büyük gün" geldiğinde mutlaka silahlanacak, iktidarı zor yoluyla devirecek, yerine kendileri oturacaktır. Bu yüzden, parti ve iktidarı ele geçirme aracı olan şiddet alabildiğine kutsanır.
Canlı bombaları da bu çerçevede değerlendirmek lazım. Güya dünyayı değiştirip insanlığa eşit, özgür bir "cennet" hediye edecekler. Gerekirse kuşaklar boyu çatışıp kendileri ölecek ama insanı özgürleştirecekler. Mesela DHKP-C çatışmalarda, polise saldırılar veya canlı bombalarla ölüme yolladığı insanlara "feda kuşağının evlatları" diyor.
Bu tür eylemleri, sosyalist fikirlerin ilk filizlendiği zamanlarda, Avrupa'da anarşistler, Rusya'da Narodnikler gibi marjinal gruplar yapıyordu. Ama zamanla neredeyse tüm sol gruplara yayıldı. Şiddet kurucu unsur olarak görüldüğü için, bir silahla ateş ederek veya canlı bomba olarak uygulanması onlar açısından fark etmiyor. Kendisini "ulvi" bir amaç uğrunda feda etmeye hazırlamış biri için, kesin olarak öleceğini bildiği halde, emniyet müdürlüğüne tabancayla saldırmak ile bir polis aracının yanına gidip kendisini patlatmak arasında fark yok.
"Canlı Bombalar" Bilinçli Şekilde İnsanları Öldürüyor
Üstelik kendisinden önce bu işi yapmış yüzlerce yoldaşına "devrim şehidi" unvanı veriliyor; posterleri duvarlara asılıyor; her yıl mezarı başında anmalar düzenleniyor; marşlar, şarkılar yazılıyor. Tam bir "halk kahramanı" oluyor yani. Böylece, belki de kendisinin de değersiz gördüğü yaşamı bir anlam, önemli bir içerik kazanıyor.
Bu açıdan DHKP-C gibi örgütlerin canlı bomba saldırılarının DAEŞ veya El Kaide gibi örgütlerinkinden hiçbir farkı yok. İkisi de "bozuk düzen"i zor yoluyla değiştirip kendi kafalarındaki "cennet"i vaat ediyor. Militanlar düzeyinde bakarsak böyle.
Öte yandan bu örgütler, Soğuk Savaş sonrasının kullanışlı aparatlarına dönüştüler. Kimin iktidarlarla ne derdi varsa, bu örgütleri kullanarak istediği mesajları veriyor. Canlı bombalar aslında ihtiyaç halinde namluya sürülen mermiler gibiler. Zamanı geldiğinde biri tetiğe basıyor.
Bir de bu kişiler için kullanılan "intihar bombacısı" kavramını yerinde bulmuyorum. İntihar, çeşitli sebepler yüzünden, kişinin kendi hayatına son vermek için yaptığı bir eylem. "Canlı bomba" ise başkalarını öldürmek için kendi bedenini araç olarak kullanıyor. İntihar eden kişi hayattan bezmiş, yorulmuş, tüm enerjisini kaybetmiş veya utancını taşıyamayacağı bir sırrı ortaya çıkmış, bu ve benzeri nedenlerle kendi yaşamını değersiz bulan, bu nedenle onu sonlandıran kişidir. Canlı bomba ise aksine, (kendince) düşman saflarına bir darbe vuracak, bir halk kahramanı olarak, halkına zulmeden düzenden, onun adına intikam alacak bir "cesur yürek"tir. İntihar eden kişilerin çok büyük çoğunluğu, (mecazen söylüyorum) belki de hayatında bir tavuğa "kışt!" bile dememiştir ama canlı bomba az sonra onlarca insanı parçalayarak öldüreceğini bilmektedir.