Türk-Amerikan ilişkilerinin NATO ittifakı gibi kurumsal altyapıya dayalı yapısal determinantları var ama bölgedeki baş döndürücü konjonktür zaman zaman Ankara ile Washington arasındaki yetmiş yıllık kurumsal ilişkiyi derinden etkileyebilmiştir. Uzun yıllara dayalı bu ikili ilişkiyi yakından izleyen uzmanların üzerinde mutabık kaldığı gerçek şu ki Türkiye ile ABD arasındaki kurumsal ilişki hiçbir zaman bugünkü kadar sarsılmamıştır. Şüphesiz bunun en kilit nedenlerinden biri de bugün artık “Fırat’ın doğusu sorunu” diye adlandırılabilen ABD’nin PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen PYD-YPG’ye verdiği silah desteğidir. ABD Başkanı Donald Trump Suriye’den çekilme kararı almış ve Türkiye’nin bölgedeki kaygılarına hitap edecek açıklamalarda bulunmuş olsa da ABD’nin 2014’ten bu yana izlediği Suriye politikası Türk-Amerikan ilişkilerinde kolay kolay onarılamayacak bir çatlak oluşturmuştur. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iade sürecinde yaşanan aksaklıklar, Türkiye’nin Rusya’dan alacağı S-400 füze savunma sistemleri de Ankara ile Washington arasındaki bu çatlağı daha da derinleştirmektedir. Pentagonun belirli bir kesimi ve ABD müesses nizamı içerisindeki bazı odakların Türkiye’ye karşı YPG’nin korunmasına yönelik yönetime baskı yaptığı bir ortamda Washington’ın Suriye’den çekilirken Ankara’ya verdiği sözleri tutmasını sağlayacak tek unsur Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine müdahale konusunda göstereceği kararlılıktır.
ABD’nin YPG’ye verdiği destek eski başkan Barack Obama döneminde başladı ve Trump yönetimi de yine Obama dönemi bürokratlarıyla bu desteği sürdürdü. Üstelik terör örgütü PKK ile bağlantılı bir örgütle ilişkisini –NATO müttefiki Türkiye’nin itirazlarına rağmen– devam ettirdi. Bununla birlikte Washington, YPG konusunda Türkiye’ye verdiği neredeyse hiçbir sözü yerine getirmedi. Dolayısıyla önümüzdeki çekilme sürecine ABD’nin 2014’ten beri YPG ile kurduğu ilişki ve burada izlediği yolu iyice düşünerek yaklaşmak gerekir.
YPG’ye Silah ve Eğitim Desteği
Kobani’nin (Ayn-el Arap) DEAŞ’ın eline düşmesinin an meselesi olduğunu ilk ifade eden dönemin ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey idi. Orgeneral Dempsey Kongrede bu ifadeleri kullanırken aynı zamanda Kobani’nin düşmesinin kendileri için çok da stratejik bir kayıp olmadığını kaydetmişti. Bir sonraki gün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kobani’nin düşebileceğini ifade etmişti. Ancak Erdoğan’ın “Kobani her an düşebilir” açıklaması Türkiye karşıtı retorikte en çok dile getirilen ifadelerden biri haline gelirken Dempsey’nin açıklaması pek hatırlanmıyor. Hatta ABD’nin de terör örgütü PKK’nın Suriye koluyla ilişkisi Kobani’de başladı.
DEAŞ tarafından Kobani’de köşeye kıstırılan YPG’ye ABD ordusu hava saldırılarıyla destek verdi. Daha sonra Obama’nın talimatı üzerine ABD jetleri YPG’ye havadan silah ve mühimmat sağladı. ABD bunun üzerine örgütle ilişkisinin temellerini atmıştı ancak Pentagon ısrarla örgüte hava saldırısı dışında destek vermediğini ve örgütle çalışmadığını iddia ediyordu. CENTCOM öncülüğünde YPG’ye verilen destek daha önce ismi duyulmamış ve kimlerden oluştuğu bilinmeyen “Suriye Arap Koalisyonu” perdesi altında devam etti. Pentagon ısrarla Suriye’ye gönderilen tırlarca silahın Suriye Arap Koalisyonu’na gittiğini iddia etse de bu iddia ne Türkiye’yi ne de Amerikan medyasını ikna etti. Nitekim New York Times bölgede yaptığı bir araştırmada Suriye Arap Koalisyonu’nun sadece bir isimden ibaret olduğunu ve YPG’den başka bölgede ABD’nin ortaklık ettiği büyük bir grubun bulunmadığını yazdı.
YPG bölgede Kürtlerin yanı sıra Arap, Süryani ve Türkmenlerin de yaşadığı bölgelerdeki işgalinin çapını ABD’nin desteğiyle genişletirken Washington’ın tavsiyesiyle “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) adı altında paravan bir örgüt kurdu. Trump Mayıs 2017’de doğrudan YPG’ye silah verilmesi talimatını verene dek Pentagon silah yardımlarının SDG şemsiyesi altında olduğunu iddia ettiği Suriye Arap Koalisyonu’na yapıldığını savundu. Rakka operasyonu için verildiği belirtilen Trump’ın bu talimatından sonra ise Suriye Arap Koalisyonu’nun adı bir daha ABD’li yetkililerce zikredilmedi. Türkiye’nin elindeki resmi rakama göre ABD bugüne kadar 4 bin tırdan fazla silah yardımı yaptı.
Türkiye, silah desteğinin yanı sıra Obama döneminde bölgeye gönderilmiş 2 bin civarında Amerikan askerinin YPG’ye temel harp ve ağır silah eğitimi vermesinin bölgede teşkil edeceği riske vurgu yapsa da ağırlıklı olarak CENTCOM kontrolünde yürütülen politikadan geri adım atılmadı. Öyle ki CENTCOM’un yönettiği DEAŞ karşıtı koalisyon geçen yıl ABD’nin Fırat’ın doğusunda sayısı 30 bini bulacak bir sınır muhafaza gücü kuracağını ilan etti. Türkiye’nin buna sert tepki göstermesi üzerine de bunun konvansiyonel bir ordu veya düzenli bir sınır devriye birliği olmayacağı açıklandı ve Pentagon bu gücün adını “iç güvenlik güçleri” diye değiştirdi.
Terör Koridorunun Önayağı: Münbiç
ABD, diğer bir kelime oyununu ise Münbiç’in YPG tarafından işgal edilmesinde ortaya attı. YPG’nin Fırat’ı geçip Münbiç’i işgal etmesi Ankara ile Washington arasındaki ipleri gerdi. Obama’nın DEAŞ ile mücadele özel temsilcisi Brett McGurk ve CENTCOM yetkilileri DEAŞ’ın temizlenmesinden hemen sonra örgütün bölgeyi yerellerden oluşan Münbiç Askeri Konseyi’ne bırakacağını duyurdu. CENTCOM YPG’nin ilçeyi terk ettiğine dair açıklama bile yayımladı. Ancak daha sonra örgütün ilçeden ayrılmadığı ortaya çıktı.
Münbiç’in YPG tarafından işgali ABD için başka bir kapı araladı. ABD Münbiç’ten Afrin’e kadar olan bölgenin de örgüt tarafından ele geçirilip Türkiye’nin güney sınırı boyunca bir terör koridorunun planını kuruyordu. Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı’nı (FKH) başlatmasıyla ABD bu planı Cerablus’un güneyi el-Bab üzerinden gerçekleştirmeyi planlıyordu. Nitekim FKH’nin ilk aşamalarına destek veren ABD yönetimi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) el-Bab ilçesine yönelince kaygı açıklamaları yapmaya başladı. TSK el-Bab operasyonunu tamamlayana kadar Pentagon bu operasyona destek açıklaması yapmaktan kaçındı.
CENTCOM, örgütü Münbiç’ten çıkarmazken Rakka operasyonunda da Türkiye’nin planlarının altını oymaya yönelik girişimlerde bulundu. Türkiye Rakka operasyonu için ABD yönetimine “gerekli tüm desteği vereceğini” ifade etmişti. Ancak CENTCOM’a bağlı DEAŞ Karşıtı Koalisyon Komutanı Korgeneral Steven Townsend Türkiye’nin destek planının altını oymaya yönelik bir hamlede bulundu. ABD helikopterleriyle Fırat Nehri üzerindeki Esed Barajı’nın hemen batısında yer alan Tabka ilçesine YPG militanlarıyla çıkarma yaptı. Böylece Türkiye destekli muhaliflerin Rakka’nın DEAŞ’tan alınması için kullanacakları önemli bir rotayı kapatmış oldu. CENTCOM ayrıca el-Bab operasyonunun yavaş ilerlemesini gerekçe göstererek Türkiye’nin vereceği desteğin yeterli olmayacağı iddiasını Washington’ın önüne sürdü. Bu iddia, yapılan hamleyle Beyaz Saray’da kabul görünce Trump yönetimi Rakka operasyonuna YPG ile devam edilmesini ve yukarıda belirtildiği üzere örgüte gerekli silah yardımı yapılması talimatını verdi. Pentagon, Rakka için YPG’ye verdiğini ilan ettiği silah desteğini “şartlı”, “belirli görevlerle sınırlı” ve “geçici” olarak tanımlıyordu ve Rakka operasyonu tamamlandığında verilen ağır silahların örgütten toplanacağını açıklamıştı. Ancak Rakka operasyonu bittiğinde Pentagon bu açıklamadan geri adım atarak DEAŞ ile mücadele devam ettiği sürece ABD’nin silahları toplamayacağını duyurdu.
ABD’nin, Münbiç’ten YPG’nin çıkarılması ve örgüte verilen silahların toplanmasına ilişkin tutmadığı sözlerine bir yenisi de TSK’nın Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nda (ZDH) eklendi. ABD’nin YPG’ye verdiği silahlar ve Amerikan askerlerinin eğitiminden geçmiş yüzlerce militan Münbiç üzerinden Afrin’e geçti. Pentagon, Afrin’e giden YPG’lilerin ABD’nin desteğini kaybedeceğini duyursa da ZDH başarıyla sonuçlanıp ilçe YPG ve PKK’dan temizlenince Afrin’den kaçan YPG’liler tekrar Fırat’ın doğusuna döndü. ABD’nin örgüt mensuplarına yönelik bu konuda kamuya açık bir yaptırımı söz konusu olmadı. Türkiye Afrin’den sonra yönünü Münbiç’e çevirince de Washington Haziran 2018’de Ankara ile Münbiç yol haritası konusunda masaya oturdu. Kısa bir süre içinde mutabakata varılan yol haritasına göre ABD ile Türkiye bölgede ortak devriye yapacak, ilçe yerel halka bırakılacak ve YPG hem askeri hem de siyasi olarak ilçeden temizlenecekti. Ancak planın sadece birinci aşaması tamamlanabildi ve YPG ilçede muhtemel bir TSK operasyonuna karşı hendekler kazmaya başladı.
Şimdi çekilme kararıyla Pentagonda sıkça sorulan sorulardan biri ABD’nin bu silahları toplayıp toplamayacağına yöneliktir. Pentagon buna kesin bir yanıt vermiş değil. Bunun yanı sıra Münbiç yol haritasının nasıl tamamlanacağı konusunda da ortaya konulmuş bir plan gözükmüyor.
Çekilme Kararı
Türkiye’nin yine kararlı bir şekilde Münbiç ile başlayarak Fırat’ın doğusunda CENTCOM’un eliyle kurulan düzeni bozmaya yönelmesi Washington’da beklenmeyen bir sonuç doğurdu. Trump daha önce defalarca dile getirdiği Suriye’den çekilme kararını bir kez daha yineledi. Trump bu kararı da üstelik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefon görüşmesi sırasında açıkladı. Karar Washington’ı karıştırırken Pentagon isimsiz üst düzey yetkililerle, Kongre de Trump’ın üzerinde önemli etkisi bulunan senatör ve temsilcilerle başkana baskı yapmaya çalıştı. Savunma Bakanı Jim Mattis Suriye’den çekilme kararı üzerine istifa etti. Buna karşın Pentagondan üst düzey subaylar da ABD medyası üzerinden Trump’ın kararının aleyhine kamuoyu oluşturmak için çabaladı. Çekilme sürecinin altmış ila yüz günde tamamlanacağı basına sızmıştı. Trump da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı ikinci bir görüşmede çekilme sürecinin “yavaş ve koordineli” olması konusunda mutabık kalmıştı.
Ancak bu süreye bu sefer şartlar eklenmeye başladı. Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD Suriye’den ayrılırken ülkedeki müttefiklerinin yani YPG’nin korunması teminatından bahsetmeye başladı. Trump, DEAŞ’ın yenildiğini ve kalıntılarının da Türkiye ve Rusya tarafından temizleneceğini ilan etmesine rağmen ABD’li yetkililer DEAŞ’ın tamamen bitirilmesini ön koşul olarak ortaya attı. Diğer bir ifadeyle Trump yönetimi Pentagonun da içinde bulunduğu ABD müesses nizamının baskısı altında çekilme konusunda tutarsız bir yol izlemeye başladı. Öyle ki Trump çekilmeye ilişkin ilk paylaşımlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın DEAŞ’ın kalıntılarını bitireceğini ifade ederken en son gelinen noktada ise YPG’ye yönelik bir harekat icra etmesi durumunda Türkiye’yi ekonomik olarak mahvetmekle tehdit etti.