Kriter > Dış Politika |

Almanya’nın Yeni Ulusal Güvenlik Doktrini ve Alman Ordusu


Almanya, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tetiklemesiyle kendi Ulusal Doktrinini devreye sokarak, Rusya tehdidine karşı ulusal savunma kapasitesinin güçlenmesi hedefiyle ordusunun modernizasyonunu önceliklendirdi. Bu kritik süreçte kendi dış ve güvenlik politikaların dönüşümünü belirlerken, Fransa gibi yakın müttefikleri ile yeterince istişare etmeyerek, onları da küstürdü.

Almanya nın Yeni Ulusal Güvenlik Doktrini ve Alman Ordusu

27 Şubat 2022'de Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişiminin hemen ardından, Alman hükümetinin Rus saldırganlığına vereceği tepkiyi Federal Mecliste açıklamıştı. Scholz, milletvekillerin büyük çoğunluğunun ayakta alkışları eşliğinde, Almanya'nın dış ve güvenlik politikasının bazı temel unsurlarında radikal bir değişikliğe gidileceğini vurgulayarak, Almanya için "Zeitenwende" (bir dönüm noktası) gerçeğini ilan etmişti. Rusya tehdidi karşısında, 30 yıldır ilk kez bir Alman hükümeti, alışılagelen "yumuşak gücün" yeterli olmadığını ve buna "sert gücün" eşlik etmesi gerektiğini kabul ederek, askeri güçle desteklenen bir caydırıcılık politikasının zamanı geldiğini kamuoyuna duyurmuştu.

 

Alman Dış ve Güvenlik Politikasının Yeni Fabrika Ayarları

1949'dan önce Almanya, uluslararası ilişkilerinde genellikle askeri güce dayalı ve tahribatı beraberinde getiren bir doktrine bağlı tek başına bir yol izlemiştir (Sonderweg). Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı'ndan Almanya’nın çıkardığı derslerden biri, artık asla tek başına hareket etmemek ve militarist anlayışın yerine uluslararası hukuk üstünlüğü benimsemek olmuştur.

Aslında Batı Almanya’nın bu paradigma değişikliğini, “Savaşın bir daha asla Alman topraklarından başlamasına izin verilmemelidir” düsturu ile Batılı müttefik güçler Alman anayasasına dikte ettirerek sağlamıştır. 1955’te kurulan Alman ordusuna (Bundeswehr) ise yegâne amaç olarak Almanya'yı ve müttefiklerini işgale karşı savunma görevi verilmiştir.

Konrad Adenauer, şansölyeliğinin ilk yıllarında Batılı müttefiklerin dizayn ettiği Alman dış ve güvenlik politikasının uygulanmasında önemli bir rol oynamıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın yıkımının ardından Almanya, paramparça olmuş ekonomisini ve uluslararası sahnedeki itibarını yeniden inşa etmek zorunda kalmıştır. Adenauer, Almanya'nın güvenliğini ve uluslararası kabulünü sağlamak için güçlü ittifaklar kurmanın ve eski düşmanlarla ilişkileri onarmanın öneminin farkındaydı. Batı entegrasyonuna sahip çıkan Adenauer, ABD ve NATO müttefikleriyle uyumlu hareket etmiştir. Bu stratejik ortaklık, Almanya'ya sadece potansiyel Sovyet saldırganlığına karşı gerekli güvenlik şemsiyesini sağlamakla kalmamış, aynı zamanda ekonomik iş birliğine ve uluslararası ticaret ağlarının kurulmasına da imkan tanımıştır. Şansölye Adenauer ve haleflerinin, Batılı müttefiklerle uzlaşmacı iş birliği, Soğuk Savaş döneminde Almanya'nın siyasi istikrarına ve ekonomik refahına katkıda bulunmuştur.

 

Birinci Zeitenwende (Dönüm Noktası): Birleşen Almanya’nın Dış ve Güvenlik Politikası Revizyonu

1990'da Almanya'nın yeniden birleşmesi, hiç şüphesiz Alman dış ve güvenlik politikasının revizyonunda bir dönüm noktası olmuştur. Soğuk Savaş'ın sona ermesi, Doğu blokunun çökmesi, Almanya’nın yeniden birleşerek, tam egemenliğini yeniden kazanması ve Avrupa Birliği’nin en büyük ekonomisine sahip ülkesi olması, uluslararası sistemdeki konumunun yeniden tanımlanmasını gerektirmiştir. Bu yeni gerçekliğe uyum sağlamak için Almanya dış ve güvenlik politikasını yeniden değerlendirmiştir.

Alman ordusu tamamen savunma amaçlı bir ordudan, uluslararası barış operasyonlarına katılabilen bir orduya dönüşürken, 1999’daki Kosova Savaşı ve 2001’deki Afganistan Savaşı gibi NATO misyonlarında da aktif olarak yer almıştır. Bu adım, Almanya’nın dış ve güvenlik politikasının temel prensipleri olan antimilitarist ve “sivil güç” geleneğinin artık geçmişte kaldığına işaret etmekteydi.

Yeniden birleşme, başta Rusya olmak üzere eski Doğu Bloku ülkeleriyle iş birliğinin genişlemesine ve böylece Alman mallarının ihracatı için yeni pazarların açılmasını ve ayrıca Almanya'nın etki alanının ulusal çıkarlar doğrultusunda genişlemesini de sağlamıştır.

Aynı zamanda Almanya, BM, AGİT, G7, G20, NATO gibi uluslararası kurumlar nezdinde daha aktif ve katılımcı aktör olarak farkındalık oluşturmaya çalışmıştır. Almanya, uluslararası kriz ve çatışmalarda çözüm odaklı çok taraflı müzakerelere odaklanarak, sorumluluk üstlenen iddialı bir öncü aktör konumunu hedeflemektedir.

Alman Hava Kuvvetlerine ait Tornado tipi savaş uçağı
Fotoğrafta Almanya’nın ev sahipliğinde icra edilen NATO tarihinin en büyük hava tatbikatı kapsamında kullanılan Alman Hava Kuvvetlerine ait Tornado tipi savaş uçağı görülüyor. (Dursun Aydemir/AA, 22 Haziran 2023)

 

İkinci Zeitenwende: Radikal Dönüşümün Pusulası “Yeni Ulusal Güvenlik Doktrini”

Almanya, 22 Haziran 2023'te yeni bir Ulusal Güvenlik Doktrini (UGD) açıkladı. UGD’nin temelinde, güvenliğe bütüncül bir yaklaşım yatıyor. Bütüncüllük de ulusal güvenliğin sağlanması için ilgili tüm aktörleri içeren farklı yöntem ve araçların harekete geçirilmesi gerekliliğini ifade ediyor. Güvenliğe bütüncül yaklaşım aynı zamanda krizlerin önlenmesi ve barışın korunması için sivil, askeri, istihbarat ve polis araçlarının koordineli bir şekilde kullanılmasını da içeriyor. 2016’da Federal Hükümet tarafından kabul edilen Beyaz Kitap (Weıssbuch), en son güvenlik politikası belgesiydi. Aynı başlığı taşıyan 1994 ve 2006 tarihli önceki Beyaz Kitaplar ise askeri nitelikteydi ve Alman güvenlik politikası için bir kılavuz niteliğindeydi. Kapsamlı bir şekilde planlanan UGD ise çok daha geniş bir güvenlik kavramına dayanıyor ve diğer stratejilerin türetilebileceği ve mevcut belgelere atıfta bulunan bir şemsiye belge olarak hizmet etmesi amaçlanıyor.

UGD, Alman dış ve güvenlik politikasının, son yıllarda uluslararası sistemde bloklaşma ve çok kutupluluk gibi baş döndürücü gelişmelere ve jeostratejik sınamalara karşı hızlıca adapte olmasını hedefliyor. Aynı zamanda, özellikle ABD'nin artan küresel güç kaybı, Çin'in küresel bir oyuncu olarak yükselişi ve Rusya'nın revizyonist eğilimlerinin neden olduğu uluslararası sistemin hızlanan parçalanmasına da tepkisini gösteriyor. Almanya, UGD aracılığı ile diğer hedeflerin yanı sıra, küresel çalkantıları ve bunun sonucunda ortaya çıkan güç boşluklarını kullanarak, jeostratejik manevra alanı açmayı ve kendi ekonomik, kültürel ve askeri kaynaklarını kullanarak, bölgesel ve küresel düzeyde siyasi oluşumların şekillenmesinde başat aktörlerden biri olmayı da hedefliyor. Diplomatik tanımlama ile Almanya uluslararası güvenlikte daha aktif bir rol oynamayı ve Avrupa ve küresel güvenliğin korunmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor; UGD ise bu bağlamda araç ve stratejilerin tanımlanması ve kullanılmasında bir pusula işlevi görüyor.

Temel gerekçelerine bakıldığında, UGD dosyasında, güvenlik ve savunma konuları, anlaşılır bir şekilde önemli bir konuma ve geniş bir alana sahip. UGD, Almanya'nın savunma politikasının temel unsurlarını 3 bölümde şöyle tanımlıyor:

1) Almanya'nın Güvenlik Politikasının Temel İlkeleri:

  • Almanya, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumaya kararlıdır.
  • Almanya, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının evrensel değerlerini desteklemektedir.
  • Uluslararası hukuk ve iş birliği: Almanya, uluslararası hukuka saygı duymaktadır ve uluslararası iş birliğini teşvik etmektedir.
  • Sürdürülebilir güvenlik: Almanya, güvenliğini 2030 Sürdürülebilirlik Hedefleri ile uyumlu hale getirmeyi amaçlamaktadır.

 

2) Almanya'yı Tehdit Eden Unsurlar:

  • Askeri tehditler: Rusya'nın saldırganlığı, Almanya için en önemli askeri tehdittir. Çin'in yükselişi ve artan askeri harcamaları ise Almanya için bir tehditten ziyade rakip ve sistemsel hasım olarak değerlendirilmektedir.
  • Hibrit tehditler: Siber saldırılar, propaganda ve ekonomik yaptırımlar gibi hibrit tehditler, Almanya'nın güvenliği için önemli bir risk oluşturmaktadır.
  • Değişen iklim: İklim değişikliği, Almanya'nın güvenliğini tehdit eden önemli bir unsurdur. İklim değişikliği; göç, çatışma ve doğal afetlere yol açarak Almanya'yı doğrudan etkileyebilir.

 

3) Almanya’nın Tehditlere Karşı Gerekli Gördüğü Tedbirler:

  • Güçlü bir savunma: Almanya, savunma harcamalarını 2027’ye kadar gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 2'sine yükseltecektir.
  • Alman ordusu modernize edilecek ve personel takviyesi yapılacaktır.
  • Almanya, NATO'ya olan taahhütlerini güçlendirecek, uluslararası krizlerde daha aktif rol üstlenerek ittifakın savunmasını güçlendirecektir.

Bu hedeflerle UGD, Almanya'nın ilk kapsamlı güvenlik politikası temel belgesidir ve Alman güvenlik politikasında bir paradigma değişikliğini temsil etmektedir. UGD bazı kesimler tarafından ise eleştirilmektedir. Eleştirmenler, UGD’nin militarist zihniyet ile hazırlanmış ve Avrupa'da yeni bir silahlanma sarmalı tehlikesini barındırdığını savunmaktadır. Ayrıca iklim değişikliği veya siber suç gibi askeri olmayan tehditlerin ele alınmasına yeterince odaklanılmadığı gibi serzenişler de söz konusudur. UGD, önümüzdeki yıllarda Alman güvenlik politikasını önemli ölçüde şekillendirecektir.

Berlin Duvarı 34 yıl önce yıkıldı
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından doğu ve batı olarak bölünen Almanya'da Berlin’i ikiye ayıran Soğuk Savaş'ın sembolü Berlin Duvarı’nın yıkılışının üzerinden 34 yıl geçti. (Abdulhamid Hoşbaş/AA)

 

UGD’nin Temel Unsuru: Alman Ordusu (Bundeswehr)

Alman ordusu (Bundeswehr-BW), UGD’de güvenlik politika bağlamında kritik bir konuma sahiptir. Alman güvenlik politikasının "temel unsuru" olarak tanımlanan BW, ulusal ve ittifak savunmasının yanı sıra uluslararası askeri misyonlarını da artıracaktır.

UGD, BW’nin kara, hava, deniz, siber ve uzay olmak üzere tüm boyutlarda daha da dirençli hale gelmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun için BW’nin modernizasyonu kapsamında yeni yeteneklere yatırım yapılması, teçhizatın modernize edilmesi ve insan kaynaklarının güçlendirilmesi gerekmektedir.

Almanya 2030’a kadar, kendisini ve müttefiklerinin güvenliğini garanti altına almasını sağlayacak, daha güçlü ve daha yetenekli bir BW’yi tüm birimleri ile dünyanın en modern ve güçlü ordularından biri haline getirmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla savunma harcamalarının, gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 2'sine çıkarılması planlanmaktadır.

Lakin Almanya'nın NATO kapsamında askeri harcamalarının, GSYİH oranına göre son 10 yılın ortalamasında yüzde 1,22 şeklinde gerçekleşmiş olması, 2024’e kadar hedeflenen yüzde 2 oranının hayli iddialı bir hedef olarak değerlendirilmesine yol açıyor. Kestirmeden bu hedefe hemen ulaşmak için Federal Meclis, Haziran 2022’de 100 milyar avroluk özel fon ambalajında uluslararası finans piyasasından kredi alınmasını onaylamıştır. Önümüzdeki 2 yıl için yüzde 2 hedefinin gerçekleşmesi mümkün olabilir, fakat güvenlik uzmanlarının görüşleri, Almanya’nın savunma harcamalarında her yıl yüzde 2 hedefini tutturmasının, uzun vadede sürdürülebilir olamayacağı yönünde.

Bu özel fon, yeni silah sistemleri ve ekipmanların tedarik edilmesi, mevcutların modernize edilmesi ve BW personelinin güçlendirilmesi için kullanılıyor. Şu ana kadar özel fondan şu savunma projeleri planlandı:

  • Yeni savaş uçaklarının tedariki: 10.4 milyar avro
  • BW üssünün modernizasyonu: 8.4 milyar avro
  • Yeni helikopterlerin tedariki: 5.1 milyar avro
  • Tankların modernizasyonu: 3.7 milyar avro
  • Yeni savaş gemi tedariki: 2.7 milyar avro

 

BW Mevcut Kapasitesi ile Kendi Topraklarını Savunmaya Muktedir Değildir

Yıllardır, özellikle de Merkel döneminde, BW sistematik olarak üvey evlat muamelesi görmüştür. Bunun sonucunda personel, silah stokları ve hepsinden önemlisi tedarik alanlarında giderek daha fazla ihmaller yaşanmış ve savunma kabiliyeti zayıflatılmıştır. BW’nin personel sayısı hala yeterli değildir. 2022’de personel sayısı 184 binin üzerindeydi ve bu rakamla NATO müttefikleri arasında ancak beşinci sırada yer alabilmişti. BW’nin envanterindeki silah sistemlerinin (tanklar, zırhlı araçlar, savaş uçakları, savaş gemileri, füzeler) büyük kısmı hala eskidir. Örneğin, BW’nin envanterindeki tanklarının çoğu, Soğuk Savaş döneminden kalmadır ve takriben yüzde 25’i arızalıdır. BW, ayrıca mühimmat krizi yaşamaktadır. Envanterindeki mühimmatların büyük kısmı Ukrayna’ya teslim edilmiştir.

UGD’nin tavsiyeleri çerçevesinde, bu sorunların çözüm çalışmaları, devam etmektedir. Ancak, çözüm hayli zaman alacaktır. Bunun nedeni ise satın alma ve tedarik kamu ihalelerinin yapılmasında geçerli olan yasal düzenlemelerin karmaşıklığında yatmaktadır.

Dahası da var. Almanya'nın satın alma ve tedarik kurumunda eşit yetkili kurumlar, Federal Savunma Bakanlığı (BMVg), Federal Ekonomi ve İklim Koruma Bakanlığı (BMWi) ve Federal Maliye Bakanlığı’dır (BMF). BMVg, silah ve teçhizatın satın alınmasından, BMWi, mühimmat ve diğer askeri malzemelerin satın alınmasından sorumludur. BMF ise satın alma ve tedarik için finansman sağlar.

Bu karmaşık yetkilendirme, koordinasyon eksikliğine ve karar verme sürecinin yavaşlamasına neden olmaktadır. Örneğin, bir silah sisteminin satın alınmasının süreci (ihale, sipariş, teslimat) ortalama 4-5 yıl sürmektedir. Bir Alman atasözü bu kaotik durumu gayet güzel izah etmektedir: “Çok aşçı, çorbayı mahveder”. Federal Savunma Bakanlığı, satın alma ve tedarik kurumunun yeniden yapılandırılması için bir çalışma başlatmıştır. Bu çalışmanın 2024’e kadar tamamlanması planlanmaktadır. Bu reform çalışması, modernizasyon sürecini ayrıca uzatacaktır.

 

Alman Hükümetinin Yeni Silahlanma Projelerindeki Tecrübesizliği

Federal Hükümet Rusya-Ukrayna Savaşı’nın şokuyla aceleci davranarak, 35 adet F-35 savaş uçağı satın almayı kararlaştırınca, stratejik müttefiki Fransa’yı çileden çıkardı. Fransa’nın rahatsızlığı ise şundandı; uzun yıllar süren planlamaların sonucunda Almanya ve İspanya ile birlikte “Gelecek Nesil Hava Muharebe Sistemi (Future Combat Air System, FCAS)” kapsamında yeni nesil bir savaş uçağı geliştirilerek, AB’nin hava savunması güçlü kılınacaktı. Lakin Almanya’nın, önce ben diyerek, Avrupalı müttefikleri ile istişare etmeden kendi hava savunmasına odaklanan bu kararı, AB’nin başat aktörleri arasında güven ortamını zedeledi. Bunun üstüne Almanya’nın İsrail'den 5 adet Heron TP İHA satın alması da (maliyeti toplam 500 milyon avro) yaraya tuz basma etkisi doğurdu. Nedeni ise FCAS’ın savunma konseptinin, bir savaş uçağı, bir insansız hava aracı (İHA) ve bir yer destek sistemi olmak üzere üç bileşenden oluşmasında. Fransa, bu gelişmelerle FCAS’ın stratejik önemini yitireceği endişesine kapılmış durumda.

Başka bir savunma projesinde de Fransa, yakın zamanda Almanya tarafından hüsrana uğratıldı. Main Ground Combat System (MGCS), Almanya ve Fransa tarafından ortaklaşa geliştirilen yeni nesil bir ana muharebe tankı (MBT) projesi. Proje, 2017’de başlatıldı ve 2035’e kadar hizmete girmesi planlanıyordu. Ancak geçtiğimiz yıllarda iki ülke arasında özellikle ana silah seçimi konusunda anlaşmazlık vuku buldu. Tek taraflı olarak projeden vazgeçen Almanya, Temmuz 2023’te İtalya, İspanya ve İsveç ortak bir ana muharebe tankı geliştirmek üzere bir niyet beyanı imzaladı. Projenin, 1978’den bu yana BW’de kullanılan Leopard 2’nin yerini alması planlanıyor.

Almanya ve Fransa arasında yaşanan bu gerginlikler, Avrupa Birliği’nin (AB) askeri ve savunma mimarisini oluşturan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP), Avrupa Savunma Ajansı (EDA), Avrupa Birliği Ortak Güçleri (EUBG) ve özellikle Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) ve Avrupa Savunma Fonu (EDF), AB’nin askeri ve savunma mimarisini geliştirmeyi amaçlayan bir dizi kurum ve mekanizmanın sekteye uğramasına yol açabilir.

Sonuç itibariyle, Federal Hükümet, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tetiklemesiyle birlikte kendi Ulusal Doktrinini devreye sokmuştur. Almanya’nın ulusal güvenliğine sirayet edebilecek Rusya tehdidine karşı ulusal savunma kapasitesinin güçlenmesi hedefiyle ve Alman ordusunun kuvvet çarpan konuma gelmesi amacıyla, ordusunun modernizasyonunu önceliklendirmiştir. Bu kritik süreçte kendi dış ve güvenlik politikaların dönüşümünü belirlerken, yakın müttefikleri ile yeterince istişare etmemiş ve onları küstürmüştür. Alman ordusunun savunma kabiliyetinin güçlenmesine odaklanması, Almanya’nın uluslararası sistemin hızla çok kutupluluğa dönüşmesine ayak uydurma çabaları olarak yorumlanabilir. Burada kritik mesele ise Alman ordusunun savunma kapasitesini öngörülen iddialı takvime kadar yeterince geliştirme becerisini gösterebilmesidir. Nitekim çok kutuplu bir dünya, bölgesel güçlere kendi etki alanını genişletmek için ancak dar bir fırsat penceresi sunar.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası