Kriter > Dosya > Dosya / Kanal İstanbul |

İstanbul Boğazının Kültür Hafızası


Kanal İstanbul projesinin yapılmasının temel amaçları arasında İstanbul Boğazının korunması geliyor. Dünyanın en güzel mekanlarından biri olan boğaz tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmasıyla pek ok tarihi esere ve büyük bir kültürel mirasa da ev sahipliği yapıyor. Mimarların, edebiyatçıların, şairlerin ve kültür insanlarının hafızasında İstanbul Boğazı her daim ilham verici bir güzelliğe sahip.

İstanbul Boğazının Kültür Hafızası
İstanbul Boğazı (Muhammed Enes Yıldırım/AA)

Kanal İstanbul Projesinin yapılmasının temel amaçları arasında İstanbul Boğazının korunması geliyor. Dünyanın en güzel mekanlarından biri olan boğaz tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmasıyla pek ok tarihi esere ve büyük bir kültürel mirasa da ev sahipliği yapıyor. Mimarların, edebiyatçıların, şairlerin ve kültür insanlarının hafızasında İstanbul Boğazı her daim ilham verici bir güzelliğe sahip. Bu yüzden korunması konusunda artan tehlikelerden olabildiğince arındırılması gerekiyor. Kanal İstanbul Projesinin bu bağlamda ortaya koyduğu bu yüzden çok önemli. Bu düzlemde boğazın neden önemli olduğu konusunda tarihi bir yolculuğa çıkmakta fayda var.

Tarihin kaydedilmeye başladığı günden bugüne dünyanın hafızasını içinde barındıran şehirlerin ilk sıralarında İstanbul’un adı yer alır. Geçmişi, ilk ayak basıldığı günden beri içinde yer tutmak için yarışan kavimlerin hüzün ve sevinç hatıralarıyla doludur. İstanbul’un efsanelerle anılan Boğaz’ının hikayesi de nice medeniyetlerin tohumlarını besleyen bir can suyu olmuştur. Binlerce yıldır bağrına bastığı insanoğlunu, güzelliğiyle de öylesine etkiledi ki, üzerine dillendirilen sözler adını en ücra köşelere bile taşıdı. Yaradan’ın insanlığa bir lütfu olarak sunduğu bu can suyu, saatli bomba gibi içinden geçen tanker ve gemiler nedeniyle her gün ayrı bir faciayla yüz yüze geliyor.

 

İstanbul’un İlk Maceraları

Dünya tarihinin milyonlarca yıllık seyrinde efsanelere konu olan şehirlerden, hikayesiyle birlikte günümüze kadar erişebilen çok az kent vardır. Antik dönemden beri hikayesi dilden dile dolaşan İstanbul’un tarihi de medeniyet tarihiyle özdeş bir şekilde devam etti. Yunan tanrılarından Zeus’un kaçak bir aşk macerasının kahramanı İO’nun, bir ineğe dönüştükten sonra kendisine musallat edilen sinekten kaçmak isterken geçip gittiği İstanbul Boğazı’nın adı da Bosp Horus (öküz geçidi) olarak o efsanelerden kaldı. Boynuzunu vurduğu yere, Altın Boynuz adını veren mitoloji yazarlarının mirasını devralan kalemler de sırlara, şiirlere, öykülere, masallara anlata anlata sığdıramadı İstanbul’u… Sarayburnu’na yerleşmeye gelen Bizanslılar, karşı yakadakini görünce, onlara “kör gözlü” anlamına gelen Khalkedon adını verdi. Sebebi de böylesine bir güzelliği görmeden karşıya yerleşmeleriydi.

İstanbul, Akdeniz çevresinde kurulu dünyanın imparatorluk ve zenginlikleriyle birbiriyle yarıştığı dönemlerde, Avrupa’nın büyük nehirlerinden Mısır’a doğru giden ticaret gemilerinin uğrak yeriydi. MÖ. 7. yüzyılda şehir olarak kurulduğu söylenen İstanbul’un ilk adı, kurucusu Byzas’a ithafen Byzantion olarak kayıtlara geçildi. Yunan tarihçi Polybios, Byzantion’un deniz kıyısında çok güvenli ve zengin bir kent olduğunu ifade eder. Karadeniz ve Ege Denizi arasında ticaretin ve yerleşimin en önemli merkezi sayılan şehir, zaman içinde gelişerek dünyanın merkezi konumuna yükselmişti. Gemiler için doğal liman sayılan Haliç’e ulaşmak için Boğaz’daki akıntıyı kullanan gemiler, farklı kültür ve milletlerden toplulukları yüzyıllar boyunca taşımaya devam etti. Roma İmparatorluğu’nun kurulmasıyla birlikte önemi daha çok artan şehrin MS. 4. yüzyılda başkent ilan edilmesiyle, dünya tarihindeki yeri de değişti. Ticaretin, savaşların ve göçlerin şehri İstanbul’un iki kıtayı ayıran boğazından geçen gemiler, çok uzaklardaki medeniyetlerin inşasına veya yok olmasına giden yolculukların en büyük aktörleriydi. Bereketin ve zenginliğin simgesi Mısır’la kurduğu derin ilişkilerde de bu öne çıkıyordu.

 

Boğaz’ın Sırları

Medeniyet tarihinin seyriyle edebiyat ve kültürün hikayesi, birlikte yolculuk eden iki seyyah gibidir. Birbirlerinden beslenerek zamanda yürüyen bu seyyahlar, kelimelerini de yükleri gibi birbirlerine emanet ederler. İstanbul’un tarihi de zamanda gezginlik yapan medeniyet tarihinin hikayesi gibidir.

Her bir köşesinde ayrı bir canlı, bitki, flora veya bir doğal güzelliğin olduğu İstanbul Boğazı’nda farklı medeniyetler kendi bekçisini bir köşeye dikmiştir. Kızkulesi gibi efsanelere konu olan gözcünün karşısında Galata Kulesi kendini gösterirken, Boğazın Karadeniz tarafından girişindeki Yoros Kalesi de mitolojik bir muhafız gibi bekler durur. Yıldırım Beyazıt’ın Anadolu Hisarı’nın karşısında, Fatih Sultan Mehmet’in Rumeli Hisarı da kadim dostlarıdır Boğaz’ın…

Roma döneminden beri edebiyat ve kültür hayatının simgelerinden biri olarak kabul edilen İstanbul Boğazı’na dair yazılanları anlatmaya belki bir ömür yetmez. Boğaz sırtlarında antik dönemlerden izleri kalan Apollon tapınağı benzeri yapıların gizemi hala çözülmeyi beklerken, Tarihi Yarımada’nın dışında kurulu her bir kale, ayrı bir medeniyetin izlerini bizlere kadar taşır. Milattan önce 700’lerde Amikos krallığı olarak kurulan Beykoz’daki Yoros Kalesi de içinde sır taşıyanlardan…

Boğaz’ın tarihi İstanbul’un tarihiyle eş bir seyir izlese de birbirinden farklı pek çok hikayeyi de içinde saklı tutar. Beşiktaş metro istasyonu kazısında çıkan kurgan tipi mezar bile tek başına yazılanları değiştirmeye yetebiliyor. Kabataş’ta bulunan antik liman kalıntısı da yakın dönemde ortaya çıkan en önemli tarihi miraslardan biri olarak göze çarpıyor. İstanbul Boğazı’nın tarihi mirasına ilişkin örneklerin, kazı çalışmaları arttıkça her geçen gün daha da artacağı muhakkak…

Antik devirden itibaren efsanelere konu olan İstanbul Boğazı, Roma, Osmanlı ve günümüze dek şiir, şarkı, roman, öykü, gazel gibi birçok edebi zemine de ev sahipliği yaptı. Pers Krallığının gemiden köprülerle dizildiği, Cenevizli, Venedikli tacirlerin gemileriyle geçip gittiği boğazda, yaşananlara ilişkin yabancı arşivlerde saklı kalan nice hatıra, belki ilk kez gelecek nesillerin dilinde aşikar olacak. Denizcilikteki başarılarıyla, yüzölçümlerinin çok üzerinde sınırlar ötesinde hüküm sağlayan Venedik, Ceneviz gibi devletlerin dönem arşivleri bu açıdan ayrı bir öneme sahip…

 

Dünyanın Başkentinin Kaderi

İstanbul Boğazı’nın florası, her bir semtteki ayrı güzelliği yüzyıllar boyunca ilham kaynağı olarak misafirlerini besledi. Fatih Sultan Mehmet Han’ın rüyalarını süsleyen bu güzel İstanbul’un gerdanlığı gibi uzayan boğazın her bir semtinde farklı bir kuş, bitki, bir güzellik ve huzur kaynağı edebiyatımızın seçkin eserlerine yansıdı. Yüzyıllar boyunca bir mücevher gibi korunan boğaz semtleri, imparatorluğun yıkılmasına neden olan savaşlarla başlayan travmalarla birlikte bir geçim kaynağı olarak görülmeye başlandı. 1930’larda İstanbul’a davet edilen Fransız mimar Henri Prost, boğaza ilk hançeri vuracak planları hazırladı. İstanbul’u Akdeniz’in liman şehirlerine benzetmeye çalışan Prost’un meydanlar açma ve sanayiyi Haliç ve Boğaz’a yerleştirme fikri, tarih boyunca tüm şehirlerin rüyası olarak bilinen İstanbul’un tarihine yapılan ilk ihanetlerden biriydi. Ekonomik gelişmenin lokomotifi olarak görünen İstanbul, ülkenin tüm yükünü taşıyacak bir fabrika gibi görülmeye başlandı.

Belki binlerce yıldır geçen kuş sürülerinin yolculuğu hazin bir şekilde değişirken, derelerle beslenen Haliç ve boğaz kıyısında birbirinden farklı balıklar da yıllar içinde kaybolmaya başladı.

Bu toprakların kültür ve ekosistemine ilişkin tarihini anlatırken, siyasi ve sosyal değişimleri de eşzamanlı olarak dile getirmek gerekir. Darbe ve siyasi kaoslarla kesintilere uğrayan ülkenin can damarları, her defasında yaşamın kalbi olarak görünen İstanbul’a göç etmek zorunda kalan insanların yol haritası gibidir adeta… Hayat durunca, nefes kesilir, taze can almak için aileler İstanbul’a göçer…

Bizim hikayemizin geniş bir özetidir İstanbul. İnançları temsil eden ibadethaneleriyle Kudüs’le yarışır, güzelliğiyle rakip tanımaz. Napolyon Bonapart’ın dediği gibi “Dünya bir ülke olsa, başkenti İstanbul olurdu.”

İstanbul Boğazı, Marmara ve Karadeniz’in arasında bir hayat yolu gibi binlerce yıldır insanoğlunun dertleriyle boğuşuyor. Aş, hayat, huzur ve can veren bu mucize, artık kendi derdi için insanoğlunun elinden çözüm bekliyor. Kanuni Sultan Süleyman devrinden itibaren defalarca gündeme gelen ayrı bir kanal açma projesi, İstanbul’un dünya sahnesindeki önemini bilen çevreler tarafından sürekli dillendiriliyor. Canımızı derinden yakan savaş ve yıkımların yaşandığı günümüzde, kaybolan kadim şehirlerin yerine yenisini koymak asla mümkün olmayacak. Bu nedenle, İstanbul’un kıymetini koruyacak böylesi çabaların bu kutlu mirası anlayacak terazilerde tartılarak değerlendirilmesi, vicdani bir sorumluluktur.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası