Kriter > Portre |

Brett McGurk: Demokratların Kristalleşmiş Hali


Biden ve ekibi, bugüne kadar Ortadoğu’nun can alıcı konuları arasında yer alan Irak, İran, Suriye ve terörle mücadele politikalarına ilişkin olarak “resmi” bir açıklama yapmasa da söz konusu politikaları yürütecek olan ekibe bakıldığında, “ittifak ilişkilerinin tamir edileceği” ifadeleri inandırıcılıktan uzak. En azından, Obama döneminden itibaren bölgede yürütülen ABD politikalarında bir değişiklik olmayacağı rahatlıkla söylenebilir.

Brett McGurk Demokratların Kristalleşmiş Hali
(Win McNamee/Getty Images)

McGurk’ün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu olarak ABD ulusal güvenlik ekibine atanması, Biden yönetiminin müttefiklerini “tehdit” etme ve terör örgütlerini destekleme politikasına geri döndüğü anlamına mı geliyor?

Takvimler 20 Ocak 2021’i gösterdiğinde Joe Biden, olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı ABD Kongresinde, Yüksek Mahkeme Başyargıcı John Roberts’ın huzurunda yemin ederek resmen ABD başkanlık koltuğuna oturdu. 50 yıllık siyasi kariyeri boyunca senatör ve başkan yardımcılığında yemin etmek için aynı İncil’i kullanan Biden, eski başkan John F. Kennedy’den sonra ABD’nin ikinci Katolik başkanı oldu.

ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden, yemin töreninden sonra yaptığı ilk konuşmasında, ülkesinin karşılaştığı zorlukları ancak “birlik” olarak aşabilecekleri mesajını verdi ve dünyaya seslenerek ekledi; “İttifak ilişkilerimizi tamir edeceğiz ve dünya ile bir kez daha yakın ilişkiler kuracağız.

Peki Biden’ın “ittifak ilişkilerini tamir edeceği” ifadeleri Ortadoğu ve özellikle de Türkiye için inandırıcı kabul edilebilir mi? Biden ve ekibi bugüne kadar Ortadoğu’nun can alıcı konuları arasında yer alan Irak, İran, Suriye ve terörle mücadele politikalarına ilişkin olarak “resmi” bir açıklama yap masa da söz konusu politikaları yürütecek olan ekibe bakıldığında, “ittifak ilişkilerinin tamir edileceği” ifadeleri inandırıcılıktan uzak. En azından, Obama döneminden itibaren bölgede yürütülen ABD politikalarında bir değişiklik olmayacağı rahatlıkla söylenebilir.

Çünkü Biden, Obama yönetiminde iki dönem boyunca sürdürdüğü başkan yardımcılığı sırasında çalıştığı ekibin neredeyse tümünü geri getirdi. Bu ekibin toplanması, Amerika’nın müttefikleriyle ilişkilerinin erozyona uğradığı ve modern dünyanın asla karşı karşıya kalmadığı bir terör dalgasının deneyimlendiği yeni bir ObamaBiden dönemi ile karşı karşıya kalınacağını gösteriyor.

ABD’nin Ortadoğu politikalarını belirleyecek olan ekip içinde, sivillerin hayatının önemli olduğunu düşünen aklı başında hiç kimsenin bulunmasını istemeyeceği Brett McGurk var. McGurk, Obama döneminde Amerika’nın müttefikleriyle ilişkilerinin erozyona uğramasında başrolde yer aldı. George W. Bush döneminde ABD dışişlerinde göreve başlayan McGurk, Obama döneminde zirveye çıktı ve Trump döneminde, ABD’nin Suriye’den çekilme kararını protesto ederek istifa etti.

Brett Mcgurk

Obama döneminde Beyaz Saray’ın DAEŞ ile mücadele özel temsilcisi olan Brett Mcgurk’ın Suriye’nin kuzeyinde PKK’lı teröristlere yaptığı bir teftiş görülüyor.

 

McGurk Teröristleri Güçlendirdi

ABD’nin terör örgütü DEAŞ ile mücadele koalisyonu özel temsilcisi olarak kariyerinin belki de zirvesine çıkan McGurk kadar aşırı şiddeti savunan, terör örgütlerini güçlendiren kişi sayısı pek azdır. Dünya görüşü, tıpkı eski ABD Başkanı George W. Bush gibi, “terörle mücadele” paradigması ile şekillenen McGurk, Ortadoğu’da ABD hükümeti adına karar alırken, bilinen ve gerçek ittifaklar aracılığıyla sorunları çözme yolunu seçmedi. Onun derdi, sadece ABD çıkarlarına uygun şekilde terörle mücadeleydi. Bunun için “kullanışlı” terör örgütleri ile ittifak yapılabilirdi. Ve McGurk tam da bunu yaptı.

McGurk, DEAŞ ile mücadele “şemsiyesi” altında terörle mücadele için başka teröristleri kullanma konseptinin mimarı oldu. Suriye ile bölgenin en uzun sınırını paylaşan ve Beşşar Esed’in devrilmesi için başlayan devrime ilk günlerinden itibaren destek veren NATO müttefiki Türkiye ile çalışmak yerine, Türkiye’nin çabalarını yok sayma ve iki ülke ilişkilerini tehlikeye atma konusunda Washington yönetimini ikna etmeyi başardı.

Amerikan askeri ve ekonomik desteği bir anda Washington yönetiminin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG’ye akmaya başladı. Hal böyle olunca, YPG’nin bölgedeki şiddet ve terörist eylemlerle desteklenen ayrılıkçı eğilimleri bir anda güçlendi. PYD/YPG lehine fazlasıyla inisiyatif kullanan McGurk, terör örgütünü DEAŞ’a karşı iş birliği yapılan bir aktör pozisyonunda daha da ileriye taşıdı. McGurk’ün gözetiminde PYD/YPG, Suriye’de daha fazla alan buldu ve uluslararası düzeyde meşrulaştırıldı. McGurk, radikal terörle mücadelede, seküler bir örgütün, -terör örgütü dahi olsa kullanılmasının kabul edilebilirliği üzerinde Batıda yer alan ön yargıyı çok iyi kullanıyordu.

Tabii ki PKK’nın ABD ve Avrupa Birliği tarafından da terör örgütü olarak tanınması, Washington yönetiminin McGurk’ün teröristlerle yakınlığını meşru olarak göstermesi önünde bir engel oluşturuyordu. Dünyanın “en büyük istihbarat devleti” olarak bilinen ABD dürüst davranmak yerine, PKK ile YPG’nin birbirleriyle ilişkili olduğunu “bilmiyormuş” gibi davranmayı sürdürdü. Bu tavır YPG, terör örgütü PKK ile ilişkili olduğunu ve liderliğine bağlı bulunduğunu açıklarken de sürdü. Amerikalılar bundan tabii ki haberdardı ve bu nedenle YPG’ye sürekli olarak ismini değiştirmesi baskısı yapıldı. Böylece Washington yönetimi kamuoyu önünde ilişkiyi makul şekilde reddedebilecekti. Tüm bunlar, DEAŞ ile mücadelenin birlikte sürdürülmesi çağrısı yapan NATO müttefiki Türkiye’ye rağmen gerçekleştirildi ve Türkiye’nin sınırları, vatandaşları ve hepsinden önemlisi ulusal güvenliği tehlikeye atıldı. NATO üyesi Türkiye’nin ulusal güvenliği tehdit altındayken, dünyanın süper gücü, demokrasi ve uluslararası hukuk destekçisi gibi görünen ABD resmen bir terör örgütü silahlandırıyor, eğitiyor ve finansman sağlıyordu.

 

YPG “Güzellemeleri” ve Teröristlerle Görüşmeler

Batıda YPG, “özgürlük, sekülerizm ve mücadele” güzellemeleriyle “cilalanırken” McGurk de bölgede terör örgütü kadrolarıyla doğrudan doğruya fotoğraf vermekten kaçınmadı. Sık sık Suriye’nin kuzeyinde YPG ve PKK bağlantılı isimleri ziyaret etti. Tarihler 1 Şubat 2016’yı gösterdiğinde McGurk sosyal medyada, “DEAŞ’a karşı süren savaşı değerlendirmek için Suriye’nin kuzeyinde iki gün geçirdim. Kobani çatışmasında şehit olan binden fazla Kürt’e saygılarımı sundum. DEAŞ’ın kuşatması bir yıl, bir hafta önce kırılmıştı.” paylaşımı yaptı. Bu paylaşımdan bir gün sonra, 2 Şubat 2016’da, McGurk’ün Kobani ziyaretine ilişkin fotoğraflar yayınlandı. ABD Başkanı Barack Obama’nın özel temsilcisi Brett McGurk’e plaket veren YPG üniformalı kişi, terör örgütü PKK’nın üst düzey isimlerinden Polat Can’dı.

Biden döneminde ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika politikalarında büyük etkisi olacak Brett McGurk’ün terör örgütlerini kullandığına ilişkin kanıtlar bununla da bitmiyor. Takvimler 17 Mayıs 2017’yi gösterdiğinde McGurk, Rakka’nın kuzeyinde YPG’lilerle yine bir araya geldi. McGurk başkanlığındaki ABD heyeti, YPG’nin yanı sıra, Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve Kobani kantonu yetkilileriyle görüştü. Kobani eş başkanı Enver Müslim ve YPG/PKK’dan Polat Can’ın katıldığı toplantıda, McGurk’ün yanında, Türkiye’nin kırmızı bültenle aradığı ve başına 4 milyon dolar ödül konan PKK’lı terörist Şahin Cilo kod adlı, Abdi Ferhad Şahin oturuyordu.

McGurk bu fotoğraflarla, terör örgütü YPG/PKK’yı açıkça desteklemenin yanı sıra, önde gelen teröristlerin siyasi bir kılıfa sokulmasının da önünü açtı.

Türk Askeri İdlib'de

Bir Türk askeri İdlib’de çocuklarla muhabbet ediyor. (Aaref Watad/AFP-Getty Images, 2 Mart 2020)

 

Irak’ta McGurk-İran İlişkisi

McGurk’ün bölgenin istikrarsızlaştırılması ve müttefiklik ruhuna aykırı politikaları Suriye ile de sınırlı değil. Aynı politika yine DEAŞ ile mücadele “şemsiyesi” altında Irak’ta da yürütüldü. Üstelik ABD’nin sınırlandırmaya çalıştığı İran’ın sahada etkinliğinin artırılması pahasına.

McGurk, görev yaptığı 2004-2009’da Irak’ı etnik ve mezhep temelli bir kaos ülkesine dönüştürüp DEAŞ’a zemin hazırladı. Irak’taki kaosun baş aktörlüğünü yapan McGurk, ülkedeki federal yapının da mimarları arasında.

ABD’li diplomatın yazımında büyük role sahip olduğu Irak Anayasası, Ekim 2004’te ülkede Sünni Arapların rahatsızlığına rağmen kabul edildi. Ülkeye federal yönetimi getiren ve Kürt nüfusun çoğunluklu olduğu üç kuzey iline özerklik veren anayasa, ciddi ihtilaflara yol açtı. Hemen sonrasında Ocak 2005’te Erbil, resmen özerk yönetimini ilan etti.

Irak’ta ihtilafları ve Sünnilerle Şiiler arasında bölünmeleri körükleyen McGurk, bu haliyle terör örgütü DEAŞ’a zemin hazırlarken, örgütün Haziran 2014’te Musul’u ele geçirmesine de destek vermiş oldu.

Bunlar belki McGurk’ün politikalarının sonucuydu, ancak bu politikaların hayata geçirilmesini sağlayan ilişkiler ağı daha eskiye dayanıyor. Aslında her şey, Obama döneminde İran ile yapılan nükleer anlaşmadan sonra başladı.

İran’ın nükleer silah üretmesini önleyeceği varsayılan anlaşma öncesinde Tahran yönetiminin dünya genelindeki birçok ekonomik varlığı dondurulmuştu. Ancak anlaşma sonrası Obama yönetimi, söz konusu mal varlığının “teknik” olarak İran’a ait olduğunu ve iade edilmesinde bir sakınca olmadığı kararını aldı. İsviçre’den kalkan ve “milyarlarca dolar nakit” taşıyan uçak İran’a indiğinde, operasyonu yöneten ve olay yerinde bulunan kişi ise ABD’nin DEAŞ ile mücadeledeki uluslararası koalisyon özel temsilcisi Brett McGurk’tü. McGurk, milyarlarca doların nakit olarak İran’a getirilmesini sağladı. Bu nakitin, İran Devrim Muhafızları aracılığıyla, Irak ve Suriye’deki Haşdi Şabi milislerine gönderildiği ise çok açık.

 

İran Üzerinden YPG İlişkisi

McGurk’ün Irak ve Suriye politikalarının önünü açan girişim ise 2014’te yaşandı. Irak’ın kuzeyindeki Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB) eş başkanı Lahur (Şeyh Cengi) Talabani ise operasyonun “göbeğinde” yer aldı. Lahur Talabani, Kobani’nin DEAŞ tarafından kuşatıldığı günlerde, Brett McGurk ve terörist Mazlum Abdi’yi Süleymaniye’de bir araya getirdi ve ABD’nin desteği istendi. İşte YPG’ye ABD’nin verdiği destek de orada başladı.

Kirli ve gizli ilişkiler ağı bununla da bitmedi. Tam o dönemde, terörist Mazlum Abdi, İran’ın bölgedeki Şii hilalinin yayılmasının mimarlarından ve çok sayıda sivilin öldürülmesinden sorumlu olan İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani ile de bir araya geldi ve ABD ile YPG arasındaki “ortaklığın” İran’a karşı olmayacağı konusunda kendisine güvence verdi.

Bu teklif tabii ki, ABD’nin asla kabul etmeyeceği bir şey. Ancak teklifin yapılması bile tek başına ilginç. Çünkü Lahur Talabani, 2017’de ölen IKYB başkanı ve eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin oğullarıyla, terör örgütü PKK ile ilişkiler konusunda sorunlar yaşayan birisi oldu hep. Bu süreci daha da ilginç yapan şey, IKYB’nin hem İran hem de Esed rejimi ile olan sıcak ilişkileri. IKYB’nin 1975’te Şam’da kurulduğunu ve IKYB taraftarı PDPKS partisinin ise Esed ile PYD arasındaki ilişkiyi sağladığını da unutmamak gerekli.

McGurk’ün, bu karmaşık ilişkilere sahip Lahur Talabani ile birlikte hareket etmesi ve söz konusu toplantının ardından terör örgütü YPG’ye ABD desteğinin başlaması, “Modern Lawrence” olarak nitelendirilen ABD’li diplomatın, bölgedeki politikalarının açık göstergesi. Hatta McGurk’ün, Kasım Süleymani ile dahi görüştüğüne ilişkin kanıtlanamayan iddiaların bulunduğu da akıldan çıkarılmamalı.

 

Türkiye Sahada Güçlü Olmaya Devam Edecek

Brett McGurk’ün, ABD’nin Ortadoğu politikalarının belirlenmesinde yeniden sürücü koltuğuna oturması, Trump döneminde yaşanan değişimin kısa süreceğinin işareti olarak algılanmalı. Görünen o ki, ABD bölgede terörist örgütler ile çalışmaya ve bölge ülkelerinin ve NATO müttefiki Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmaya devam edecek. Ancak işin “ironik” tarafı tüm bunların yine “terörle mücadele” kapsamında yapılacak olması.

ABD eski başkanı Trump’ın Suriye’den çekilme kararının ardından onu sert bir şekilde eleştiren ve istifa eden McGurk’ün, bu süreçte Washington Post gazetesindeki makalesi bunun işaretlerini daha o dönemde vermişti. Makalesinde, “Türkiye, Suriye konusunda güvenilir partner değil” ifadelerini kullanan McGurk’e göre, Türkiye’nin Suriye’de desteklediği gruplar çok küçük ve aşırılık yanlısıydı ve bu nedenle ABD’nin, büyük bölümünü terör örgütü YPG’nin oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) alternatif olamazdı.

Biden’ın yemin ederek göreve başlamasının ardından, terör örgütü DEAŞ’ın yeniden güç kazandığına ilişkin Batı basınında çokça seslendirilmeye başlanan haberler, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları sonucu güvenliği sağladığı Suriye’nin kuzeyinde art arda gerçekleştirilen ve sivilleri hedef alan terör saldırıları düşünüldüğünde, yeni ABD başkanının “Amerika geri döndü” ifadesinin ne anlama geldiği daha açık ortaya çıkıyor.

Dağlık Karabağ’da işgal altındaki topraklarının kurtarılmasında Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği doğrudan desteği eleştiren ABD’nin yeni Başkanı, McGurk’ü yine bölgeye gönderirken, Ortadoğu’nun istikrar ve demokrasi simgesi Türkiye’ye, “dostları/müttefikleri” tehdit etme ve onların yerine teröristleri yerleştirme politikasına geri dönüldüğü mesajı gönderdiği de çok açık.

Türkiye’nin yapması gereken ise, Zeytin Dalı Harekatı, Fırat Kalkanı Operasyonu ve Barış Pınarı Harekatı’nda yaptığı gibi sahada güçlü olmaya devam etmesi, ancak aynı zamanda ısrarlı ve sabırlı diplomasiyi de sürdürmesi. Bu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, son Gara operasyonu sonrasında ABD’ye yaptığı çağrıda da kendisini gösteriyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası