2022’nin sonu yaklaşırken, siyaset giderek hızlanıyor.
Taksim’deki PKK-YPG terör saldırısından sonra Suriye’nin kuzeyinde yeni bir askeri operasyonun zamanlaması konuşulurken, partilerin vizyonu ve anayasa değişiklik önerileri gündemi meşgul ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ekim’de açıkladığı “Türkiye Yüzyılı Vizyonu” çerçevesinde açılışlara devam ederken, altılı masanın genel başkanları da güçlendirilmiş parlamenter sisteme dair anayasa değişikliği tekliflerini kamuoyu ile paylaştı.
2023 seçimlerinin en önemli konusu, cumhurbaşkanlığı için yarışacak adaylar olmakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılını hangi vizyonla karşılayacağımız da seçim tartışmalarının başat gündemi olmaya adaydır.
Karşısındakinin “eski”, kendisinin “yeni Türkiye’ye” ait olduğunu öne süren partilerin vizyon kapışmaları, hükümet sisteminden dış politikaya ve ülkemizin uluslararası sistemdeki yerine kadar uzanıyor.
Türk siyasi hayatında program ve vizyon tartışmaları, her seçim döneminde canlı olsa da 2023 seçimleri öncesi yaşanan yoğunluk, ülkenin kaderinde siyasetin ve siyasetçinin vazgeçilmez aktör olması ile ilgilidir.
Yirmi yıllık AK Parti iktidarının, hem Kemalist hem paralel devlet hem de dış vesayet ile mücadele ederek Türkiye’yi ulaştırdığı bu ortamda, siyaset kurumu, eşsiz bir etkinliğe sahip.
Ülkemizin başkanlık sistemi ile yönetilmeye devam etmesi ya da güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmesi gerektiği yönündeki siyasi rekabet, sıradan bir döneme değil, tarihi bir ana işaret ediyor.
Yeni Türkiye’nin hangi sistem, vizyon ve aktörlerle yönetileceği sorusu, seçmenlerin karar ve kader anına karşılık gelmektedir. Karar anı, Türkiye’nin kendi iç gerçekliğinden de öte bir anlam taşıyor.
Uluslararası sistemin büyük güç rekabetine savrulduğu, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın önümüzdeki kış Avrupa’yı enerji krizi ile vurmasının beklendiği, nükleer savaş riskinin zihinlerde devam ettiği ve bölgemizdeki ülkelerin yeni bir güvenlik mimarisi için derin endişeler taşıdığı bir dönemde, Türk seçmeni bu kritik tercihi yapacak. Bu tercihin şekillenmesinde, liderlerin hangi vizyonu sunduğu da belirleyici olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Yüzyılı vizyonu ile seçmene 2023 sonrası ülkemizin nereye gideceğine dair yeni bir perspektif sunmuştur. Bu yeni perspektifin dayandığı tecrübeyi, vaat ettiklerini ve yapması gerekenleri tartışmak faydalı olacaktır.
Herkesi Kapsayan Vizyon: Türkiye Yüzyılı
Son beş yıllık icraatıyla Cumhurbaşkanlığı sisteminin yerleşmesini sağlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dinamizmi ve kendisini yenileyebilmesi ile öne çıkan bir siyasi lider.
Kurulduktan bir yıl sonra tek başına 3 Kasım 2002'de iktidara gelen AK Parti'nin lideri olarak, bu başarısının çok partili hayatımızda eşi ve benzeri yok. Kuşkusuz bu istisnai başarının arkasında çok şey var.
Karizmatik liderlik, seçmen ile bağını hiç koparmadan kendini yenileyebilme kapasitesi, hizmet/eser siyaseti, vesayetle mücadele ve reformlar, dış politikanın dönüştürücü fonksiyonunun etkili kullanımı, kriz yönetme becerisi, iç ve dış siyasi konjonktürü iyi okuyarak adapte olabilme yeteneği ilk akla gelenler.
Erdoğan, çalışkanlığı, stratejik öngörüleri, pragmatizmi, mücadele azmi ve halka ulaşabilmesi ile sürekli olarak rakiplerinden ayrışıyor.
Muhalefetin “artık yeni bir umut vermesi mümkün değil” dediği bir dönemde Erdoğan, Türkiye Yüzyılı vizyonu ile toplumun tüm kesimlerine ulaşmayı hedefleyen bir perspektif sundu.
Bu vizyon, Türkiye’de yaşayan herkesin, tüm farklı kimlik topluluklarının ve bireylerinin refahını, özgürlüğünü ve adaletini aynı anda temin etmek durumunda. Farklı kimlik taleplerini karşıladığı gibi iç ve dış vesayetle mücadele yıllarının maliyetlerini de aşmak ve yeni bir toplumsal sinerjinin reçetesi olmak zorunda.
Gerçeklerin Dünyasında İdeallerin Mücadelesini Vermek
Türkiye Yüzyılı vizyonu, hem reformlarla Türkiye’yi dünyaya entegre etmenin hem de iç ve dış türbülansların meydan okumaları ile mücadele etmenin tecrübesine sahip. Değerlerin mümkün idealizmi ile şartlara uyumun realizmini bir araya getiriyor.
Herkes için refah, özgürlük ve adalet üretmek isteyen Türkiye Yüzyılı vizyonu, uluslararası rekabet dünyasının sert gerçeklerinin de farkında.
“Değerlere ve hakkaniyete dayalı düzen ile ortak menfaat oluşturma” gibi hedeflerin sadece uzlaşma arayışını değil aynı zamanda gerilimleri de göze alabilmeyi gerektirdiğini bilecek kadar da realist.
AK Parti’nin geçtiğimiz yirmi yılda birkaç kez iktidardan devrilme tehlikesini aşabildiğini hatırlatmak, bu realizmin nereden kaynaklandığını anlatacaktır.
2007 e-muhtırası, 2008 kapatma davası, Gezi olayları (2013), 17-25 Aralık yargı darbe girişimleri (2013) ve 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminden, sandığın ve halkın açık desteğiyle çıkabilmesi, Erdoğan’ı 2023 seçimleri öncesinde sunduğu Türkiye Yüzyılı vizyonuna taşımıştır. Yani bu vizyonun yol taşları, reform ve mücadelenin sentezi ile döşenmiştir.
Yeni Umutlara Giden Yol
Bu itibarla Erdoğan’ın Türkiye Yüzyılı vizyonu, sivil siyaseti, Türkiye’nin kaderini etkileyecek kararları alabilecek noktaya taşıyabilme başarısına dayanıyor. 21. yüzyılın krizlerine karşı, Türkiye’nin menfaatlerini korumada en hazırlıklı aktör olduğunu gösteriyor.
Bu vizyon, nereye gideceği belli olmayan bir liberal uzlaşmanın, denenmemiş ve romantik varsayımlarına dayanmıyor. Aksine, ideallerini gerçeklerin sert dünyası ile yüzleştirebilen ve buradan da aksiyon-hizmet-eser ile çıkabilen bir yolculuğun hasılası.
Bu vizyon, milli iradeyi hakim kılmak için ne denli zorlu yollardan geçilmesi gerektiğini çok iyi bilmektedir. Son on yılı yoğun bir mücadele ile geçirmek durumunda kalan AK Parti, Türkiye Yüzyılı vizyonu ile kapsayıcı bir dile yeniden ağırlık vererek, iktidarın yıpratıcılığından ve yükünden kurtuluyor.
Türkiye Yüzyılı vizyonu, Türkiye’nin dış politika ve güvenlik alanlarındaki kazanımlarını tahkim ettiği gibi içeride kapsayıcı politikalar konusunda iddiasını yükseltmek anlamına geliyor. Uluslararası sistemde “daha adil dünya” isterken, içeride “daha fazla demokrasi” taleplerini karşılamaya devam ediyor.
Kürtler ve Aleviler gibi kimlik gruplarının aktif katılımını sağlayan “yeni bir milli mutabakat oluşturma" idealini yüceltiyor. Teknoloji, savunma ve enerji gibi stratejik sektörlerdeki devrimci atılımları sürdürürken, gelir dağılımındaki adaleti, temel bir öncelik haline getiriyor.
Kuşkusuz Türkiye Yüzyılı vizyonunu gerçekleştirmenin vazgeçilmezi de mümkün olan en geniş şekilde ülkemizin beşeri sermayesini harekete geçirmek.
Gelen yeni dünyanın türbülansları içerisinde Türkiye, bütün bunları hayata geçirebilmek için kriz yönetiminde mahir bir lider olarak Erdoğan avantajına sahip.