Kriter > Dosya > Dosya / Yunanistan |

Türk Yunan Gerginliğinde Eski Sebepler Yeni Sonuçlar


Türk-Yunan ilişkileri her zaman olduğu gibi uluslararası siyasetin bir alt başlığı niteliğindedir ve bu bağlamda ele alınarak doğru adımların atılması önem taşımaktadır. Gerçekçi ve mütevazı olumlu adımlar yerine, hayalperest ve radikal adımlar, iç siyasi hedefler belki liderlerin siyasi kariyerleri için iyi olsa da ülkelerin kaderleri açısından son derece olumsuz olacaktır.

Türk Yunan Gerginliğinde Eski Sebepler Yeni Sonuçlar
Kıbrıslı Rum silahlı terör örgütü olarak bilinen EOKA, Kıbrıs’ta yüzlerce Türk’ü katletmişti. Fotoğrafta terör örgütünün tahrip ettiği Kıbrıs’taki bir Türk evi görülüyor. (BYGEM/AA, 20 Temmuz 1974)

Türk-Yunan ilişkilerinde son zamanlarda yaşanan gerginlik, her iki ülke kamuoyunu da endişeye sevk edecek boyutlara ulaşmış durumda. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in ABD ziyareti sırasında Türkiye aleyhine yaptığı kapsamlı görüşmeler ve 17 Mayıs’ta Kongre’de dolaylı şekilde de olsa Türkiye’yi hedef alması, Türk hükümetinin tepkisini çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakan Miçotakis’in kendisiyle 13 Mart’ta ikili görüşmeleri esnasında taahhüt ettiği üçüncü tarafların ikili ilişkileri etkilemesine izin verilmeyeceği sözünün aksine hareket etmesinden dolayı kendisini artık muhatap kabul etmeyeceğine dair açıklaması, diplomatik bir gerginliğe sebebiyet verdi. Söz konusu konuşma kadar Kongre’deki konuşması 37 kez alkışlarla kesilen Harvard mezunu Miçotakis’e verilen destek de ABD ile yaşanan gerginlikle bağdaştırılarak, Türk kamuoyunda uzun süre tartışıldı.

 

Yunan Niyetinin Yansımaları

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi ve ikili ilişkilerde yaşanan gerginlik, Türk kamuoyunda beklenmedik ve ani bir gelişme olarak görüldü. Bunun sebebi 13 Mart’taki ziyaretin yanlış analiz edilmesiydi. Yunanistan Başbakanının ziyareti hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da uluslararası gündemden ayrı ve Türk-Yunan ilişkileri kulvarında bir gelişme olarak değerlendirilmişti. Gözden kaçan nokta ise söz konusu ziyaretin konjonktür gereği olduğuydu. Bu dönemde Ukrayna krizinin akabinde, Türkiye’nin taraflar arasında üst düzey diyaloğu başlatmak ve bir an önce ateşkes ilan edilmesini sağlamak üzere yoğun diplomasi trafiği yaşanmaktaydı. Söz konusu çabaları ile Türkiye, uluslararası diplomasi ve siyasette bölge istikrarı ve barışı için önemli bir aktör haline dönüşmekteydi. Buna ilaveten Rusya ile yaşanan gerginlik, Batı’da özellikle de ABD nezdinde Türkiye’nin artan önemi anlamına gelebileceğinden, söz konusu gelişmelerin yakından takip edilmesi ve süreçlerin dışında kalmamak Miçotakis’in Mart’taki ziyaretinin ana sebebini oluşturmaktaydı.

Türkiye’nin diplomatik bir güç merkezi haline gelme potansiyelini engellemek ve daha önceden uluslararası kamuoyunda Türkiye aleyhinde çeşitli vesileler ile oluşturulmuş olumsuz imajı hatırlatıp güçlendirmek amacıyla harekete geçen Yunanistan, en önemli güç merkezi olarak gördüğü ve mevcut hükümetin kıblesi niteliğindeki Washington’a bu ziyareti gerçekleştirdi. ABD ile Türkiye arasında yaşanan gerginliklerin yanında, Türkiye’nin bölgedeki çeşitli komşularıyla ile yaşadığı anlaşmazlıklar, Yunan hükümetlerince Yunanistan’ın bölgede daha sıkı bağlar kurmasına olanak sağlamıştı. Bu durum, Yunanistan ile 10 senelik angajmanların oluşmasını doğursa da Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere karşılık attığı Libya ile yapılan anlaşma gibi bazı adımlar, bölge istikrarı açısından kapsamlı görüşmelerin yapılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştı. Ukrayna sonrası oluşan yeni uluslararası gereklilikler, Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri kadar bölgede de daha sıkı ve olumlu ilişkilere yönelmesini beraberinde getirmişti. Ancak Yunan dış politikasının son 10 senesinde önemli oranda yatırım yapılan Türkiye’nin bölgeden çeşitli ittifaklar ile dışlanması merkezli siyasetin başarısı için söz konusu yeni gelişmeler tehdit oluşturuyordu. Türkiye’nin yeniden bölge siyasetinde önemli hale gelmesini kendisine bir tehdit olarak algılayan Yunanistan hükümeti, bu durumu proaktif adımlarla engellemeye çalışıyor.

Yunan hükümetince ortaya koyulan hedef kısaca, Türkiye’nin tamamen Batı karşıtı bir konumda tanımlanmasını sağlamak, böylece Türkiye ile olan sorunların tamamından radikal bir şekilde kurtulmak olarak tanımlanabilir. Bu maksatla daha önce AB üyesi olmaktan kaynaklanan pozisyonunu kullanarak, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni AB’ye tam üye yaptıran Yunanistan, Kıbrıs sorununu AB üyelerinin karşısında Türkiye’nin işgali ve bir Avrupa-Türkiye sorunu haline getirmişti. Göç konusunda da benzer bir tavırla Avrupa’nın sınırı Yunanistan sınırı söylemi ile aday üye Türkiye dışlanmaya çalışılmıştı. İç politik gelişmelerin de oluşturduğu sorunlar ile Türkiye, siyasi değerler temelinde Batı dışında olarak algılanmaya başlandı.

Ukrayna işgali sonrası siyasi ve ekonomik değerler kadar önemli olan ortak güvenlik ayağı ile Türkiye’nin önemi yeniden ön plana çıktı ve güvenlik eksenli bölgesel hesaplar dahilinde merkeze oturdu. Yıllarca kültürel argümanlar ile ve hiçbir güvenlik sorunu olmamasına rağmen Makedonya’ya veto koyan Yunanistan, Türkiye’nin PKK sebebiyle veto koyduğu Finlandiya ve İsveç’e şantaj yaptığını iddia ederek, Batı’dan tamamen atılması söylemini dile getirmeye başladı. Yunanistan Türkiye’ye AB üzerinden yaptığını, şimdi güvenlik alanında da yapmaya ve tüm Batı sistemini Yunan çıkarlarına hizmet eder bir hale getirmeye çalışıyor. Yani Yunanistan’da baskın grup hedefini, güvenlik kaynaklı marjinal adımlar ile yani bir provokasyon sonucu Türkiye ve Yunanistan arasında çıkarılacak bir sürtüşme ile Türkiye’yi Batı sisteminin tamamen dışına savurmak olarak tanımladı, denilebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis öğle yemeğinde bir araya geldi. (Mustafa Kamacı/AA, 13 Mart 2022)

 

Burada gerginliğin artırılmasının Yunanistan için de büyük bir maliyeti olduğunu belirtmek gerekiyor. Ancak bu maliyeti göze alan yaklaşımın temel sebebi, daha önce de yaşanan kayıpların sebebi olarak görünen Türkiye’nin stratejik konumu ve öneminin artacağına dair endişedir. Soğuk Savaş yıllarında yaşanan gerginliklerde ABD, iki NATO ülkesi olan Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan sorunlarda, Yunanistan’a göre, Türkiye lehine hareket etmiş ve özellikle Kıbrıs müdahalesinde açıktan Yunanistan’ı yanıltmış ve sonrasında da Türkiye lehine adımlar atmıştı. Türkiye’nin yakın zamanda dile getirdiği Mavi Vatan politikası da bu bağlamda değerlendirildiğinde, Türkiye’nin stratejik anlamda önem kazanacağı herhangi bir durumda NATO içinde bedel ödemek durumunda kalacak olan yine Yunanistan olabilir düşüncesi, ülkede yüksek sesle dile getiriliyor. Ama Kıbrıs gibi bir başka kaybın daha güvenlik sisteminin korunması mantığı içinde tolere edilmesi riskine karşı, Türkiye’nin, sistemin en etkili aktörlerince hedef alınmak zorunda kalınacak bir düşman haline dönüştürülmesi, bazı Yunanlar için önemli bir hedef gibi görünüyor. Yunanistan siyasetinde bazı gruplarca da paylaşılan bu düşünce aynı duruma yeniden savrulmaya engel olmaya çalışmak için Türkiye’yi yayılmacı ve saldırgan bir unsur olarak göstermek gerekliliği konusunda hükümeti de etkisi altına almış durumda. Bu noktada Türkiye’nin güçlenen savunma sanayii gücü de dengelenmesi gereken önemli bir mesele olarak tartışılmaktadır. Örneğin, Karabağ’da Azerbaycan’ın yaptığı operasyona verilen destek hakkında yapılan haberler ve açıklamalarda, TB-2’ler başta olmak üzere, Türkiye’nin artan gücü büyük bir tehlike ve revizyonizm olarak sunulmuştur.

Bu noktada Rusya ile Ukrayna arasında kurulmaya çalışan diyalog hususu, Türkiye’nin AB’nin ambargo konusundaki duruşundan farklı bir tavır takınması S-400 meselesine de bağlanarak, uzun zamandır devam eden Türk-Amerikan gerilimi Yunanistan tarafından araçsallaştırılmaya çalışılıyor. Tam da bu noktada Türkiye, Yunanistan’ın kötü niyetli ve diyaloğun temel prensiplerine, güvenilirliğine aykırı davrandığını söylüyor; görüşmelerin aldatıcı bir amaçla yapıldığını, çok daha hayati bir tehdit oluşturmak için bütün diplomatik kapasitenin kullanılmasının görüşmelerin temeline dinamit koyduğunu ifade ediyor.

Türkiye’nin Yunanistan algısı burada önemli bir unsurdur. Türkiye açısından Yunanistan, kuruluşundan bu yana büyük güçlerin ya da daha doğru bir ifade ile bölgede çıkarları bulunan emperyalistlerin bir üssüdür. Söz konusu emperyalistlerce 1919’da desteklendiğinde Venizelos liderliğinde Anadolu’yu işgale girişen Yunanistan, büyük bir hezimete uğramış ve 1923 Lozan Antlaşması ile Anadolu’daki Rumların mübadelesine sebep olmuştur. Türkiye bugün pek çok üs verilmesi, Yunanistan’a asker yığılması hususunu bu doğrultuda şüpheli bulsa da NATO çerçevesinde yükümlülüklerini sürdürüyor; tarihsel korkular yerine güncel gerçekler ile hareket ederek, NATO’nun kendisine sunduğu imkanları akılcı bir aktör olarak kullanmaya devam ediyor. Ancak Yunanistan’ın takındığı tavır ve ortaya koyduğu hedefler sebebiyle Yunanistan’dan bir taciz ve saldırı beklerken buna karşı da bir tavır geliştirmeye çalışıyor.

Özetle, Türk-Yunan ilişkileri her zaman olduğu gibi uluslararası siyasetin bir alt başlığı niteliğindedir ve bu bağlamda ele alınarak doğru adımların atılması önem taşımaktadır. Gerçekçi ve mütevazı adımlar yerine, hayalperest ve radikal adımlar atılması ve iç siyasi hedefler, belki liderlerin siyasi kariyerleri için iyi olsa da ülkelerin kaderleri açısından son derece olumsuz olacaktır. NATO, Türkiye-Yunanistan sorunlarının çözümünde her zaman olduğu gibi önemli bir mekanizmadır ve sistem içinde bir provokasyona izin verilmemelidir. Yunanistan’ın hayalperest politikacılarının tahayyülünün aksine, artan Rus yayılmacılığı tehdidine karşı Türkiye, bütün Doğu Avrupa ülkeleri için son derece önemli bir ortak ve gözden çıkarılamayacak bir güçtür. Buna ilaveten Türkiye’nin geleneksel dış politikası hiçbir zaman maceracı olmamıştır ve rasyonel hareket etmeyi başaran bir geçmişe sahiptir. Mevcut gerginlik politikası ile ancak ikili ilişkilere zarar verilmektedir. Uluslararası hukuk kapsamında sorunların çözümü amacıyla görüşmeler yapılması, Türkiye’nin Avrupa ve Batı içinde önemli bir ortak olması Yunanistan’ın kendi güvenliği ve refahı için en önemli dış politika hedefi olmalıdır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası