Batı’da AB felsefesini benimsemiş ve hatta içselleştirmiş elit çevreler, beş yılda bir yapılan Avrupa seçimlerinin, alışılmış bir refleksle her seferinde öncekilerinden daha olağanüstü olduğunu vurgular.
Sürekli Kriz Halinde Olan Avrupa Birliği
Hatırlamakta fayda var, 2009 Avrupa seçimlerinden birkaç ay önce dünyanın en büyük yatırım bankası iflas ederek tahribatı yüksek bir küresel finans krizini tetiklemişti. Zor duruma düşen bankacılık sektörünü destekleyebilmek için güçlü ve dayanışmaya açık Avrupa Birliği (AB) her zamankinden daha önemli görünüyordu. 2014’e gelindiğinde, küresel mali kriz çoktan bir Avrupa devlet borcu krizine dönüşmüş (Yunanistan, Fransa, İtalya) ve bu da AB içinde kutuplaşma ve ayrışmalara yol açmıştı. Bu nedenle Avrupa seçimlerinin Avrupa'nın birliğine dair bir sinyal vermesi daha da önemli görünüyordu. 2019'da Donald Trump iki yıldır ABD başkanıydı, Brexit resmen gerçekleşmişti, 2015 mülteci krizi gecikmeli olarak zirveye ulaşmıştı. Aynı dönemde AB'nin kendi içinde hukukun üstünlüğünü korumakla ilgili bir sorunu olduğu (Polonya ve Macaristan örnekleri üzerinden) giderek daha açık hale gelmişti. Bir kez daha, geride bıraktığımız Avrupa seçimleri, kritik bir zamanda Avrupa projesini baltalamaya çalışan güçlere (aşırı sağ dalgası) başarılı bir şekilde karşı koymak için tüm zamanların en önemlisiydi. Bu nedenle Avrupa seçimlerinin özellikle önemli olduğunu iddia etmek yeni bir durum değildir.
AB'nin bugün nerede durduğuna bir göz atalım. Kriz derin. Beş yıl önce de ciddiydi ama bu kez riskler daha da yüksek ve güvensizliğin farklı boyutlarını içeriyor (savaş tehlikesi, ekonomik belirsizlikler, kimlik tartışmaları vs.). AB muhtemelen 70 yıllık tarihinin en belirleyici dönemini yaşıyor. Aynı anda karşı karşıya olduğu krizlerin, zorlukların ve çalkantıların sayısı ve ciddiyeti daha önce görülmemiş boyutta. Bunlar bir arada ele alındığında, Avrupa düzeninin temel direklerini sarsma potansiyeline sahip. Rusya'nın Ukrayna saldırısı, Avrupa'nın, güvenlik ve savunma yapılanmasını tamamen ve ivedilikle yeniden düşünmesi gerektiğini ortaya koyuyor. AB’nin, hem askeri hem de ekonomik açıdan, kritik bağımlılıkları azaltmak için (de-risking, de-coupling) kritik sektörlere daha fazla yatırım yapması gerekiyor. Bu durum, Transatlantik geleceğin belirsiz olduğu ve Çin'in giderek daha güçlü bir sistemik rakip haline geldiği ortamda daha da belirgindir.
Ayrıca iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla çaba gerektirmektedir. Aynı zamanda, daha fazla sürdürülebilirliğe doğru geçişle birlikte Avrupa ekonomik düzenini büyük ölçüde değiştirecek olan dijital dönüşümle ilgili yapılması gereken ama ihmal edilmiş devasa ev ödevleri ortada duruyor. AB’nin, küresel jeostratejik meydan okumaların gölgesinde, bu devasa sorunların altından kalkması, mevcut konjonktürde mümkün gözükmüyor. Bununla birlikte, AB'nin hâlâ başa çıkması gereken geçmişten bu yana birikerek yığınak haline gelmiş pek çok sorunu var. Önceki üç seçimin ortamında da tartışılan bazı krizler ve sorunlar, hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Avro bölgesi hâlâ krizlere karşı yeterince dayanıklı değil ve bankacılık ve sermaye piyasaları birliği de hâlâ tamamlanamadı. Mültecileri geri gönderme konusunda varılan son uzlaşı, sorunun uzun vadede çözülmesi için sadece kısmen uygun görünüyor. Avrupalı siyasetçiler, entelektüeller ve elitler, özellikle AB’nin kurum olarak yapısal sorunlarını bir an önce çözmesi gerektiğini vurguluyor.
Örneğin, dış politika ve güvenlik politikası alanında oy birliği ilkesinin terk edilmesi artık sadece AB fanatiklerinin bir hayali değil, siyasi bir gereklilik. Aynı durum, AB'nin iç düzeninin tartışmaya açık olmaması gereken hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanması için de geçerli. Hem hukukun üstünlüğünün uygulanabilir bir şekilde güçlendirilmesi hem de çoğunluk kararlarının yaygınlaştırılması, iş birliğinin esnekleştirilmesinin yanı sıra, gecikmiş bir reformun temel dayanaklarıdır. Eğer AB, haklı nedenlerle, Batı Balkan ülkelerini, Moldova Cumhuriyeti'ni, Gürcistan'ı ve muhtemelen önümüzdeki yasama döneminde Ukrayna'yı da kapsayacak şekilde genişlemesini ciddi bir şekilde ilerletmek istiyorsa, bu durum daha da geçerlidir. AB’nin önümüzdeki beş yıl boyunca kaderinin bağlı olduğu tüm zorlukların ve reformların üstesinden başarıyla gelebilecek güce ve pusulaya sahip olması gerekecek.
Avrupa Parlamento’sunun Geliştirilmiş Yetkileri
On sene öncesine kadar Avrupa Parlamentosu (AP) halk tarafından ciddiye alınmayan ve üye ülkelerin ulusal siyaset kurumlarında istenmeyen siyasetçilerin gönderildiği kurumdu. Bir nevi Fizan'a sürülmek deyiminin karşılığıydı. AP’nin yetkileri, zamanla AB Antlaşmaları ile birlikte gelişti ve günümüzde AB kararlarını önemli ölçüde etkileyen güçlü bir kurum niteliğinde.
Bunlardan en önemli olanları:
- Yasama: Avrupa Parlamentosu, AB'nin çoğu yasasını Avrupa Konseyi ile birlikte kabul eder. Bazı alanlarda yasaların kabul edilebilmesi için Parlamentonun onayı gerekir. Komisyon ve Konsey, yasa taslakları hazırlarken Parlamento'nun görüşünü almak zorundadır.
- Bütçe: Avrupa Parlamentosu, AB bütçesini Konsey ile birlikte kabul eder. Bütçeyi kontrol edebilir.
- Denetleme: Parlamento, Komisyon ve Konsey'in çalışmalarını denetleyebilir. Komisyonu görevden alma yetkisine sahiptir.
AP’de Aşırı Sağ Grupların Etkisi
Tam bu noktada Avrupa seçimlerine ve AP sandalye formasyonuna dikkatlice bakılması gerekiyor. 27 üye yaklaşık 360 milyon Avrupalı seçmen, önümüzdeki beş yıl için 720 milletvekili belirledi. Seçmenlerin ortalama katılım oranı yüzde 50’nin üzerindeydi.
2019 Avrupa seçimlerinde iklim krizi, siyasi gündemi domine etmiş ve başta Almanya ve Fransa olmak üzere birçok AB ülkesinde seçim sonucunu belirlemişti. Yeşil partiler bugüne kadarki en iyi sonuçlarını elde ederek, AP’de dördüncü en büyük siyasi grup konumuna gelmişti. Ancak iklim politikasına sahip çıkan sadece Yeşil partiler değildi. AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, iklim sorununu önceleyerek Green Deal’i (Avrupa Yeşil Anlaşması) gerçekleştirdi. Bu iddialı girişim, Avrupa'yı 2050’ye kadar iklim açısından nötr bir kıta haline getirmeyi amaçlıyordu ve ulaşım, enerji ve tarım da dahil olmak üzere ekonominin tüm sektörlerini kapsıyordu. Beş yıl sonra durum çok farklı. 2024 Avrupa seçim kampanyasına güvenlik ve savunma, hayat pahalılığı ve göç konuları damgasını vurdu. İklim krizi arka planda kaldı. Yeşiller'in AP’deki sandalye sayısı yüzde 10'dan yüzde 7'ye düştü.
Diğer taraftan AB genelinde aşırı sağın göz döndürücü yükselişi, gündeme damgasını vurdu. Georgia Meloni’nin halkı tedirgin eden aşırı sağ parti algısını, İtalyan seçmenlerin nazarında olağanlaştırma başarısı ve AB sahnesinde Avrupa liderleri ile samimi ilişkiler kurması, AB’nin diğer ülkelerinde aşırı sağ partilerin artan bir ivmede meşrulaşmasını kolaylaştırdı.
Aşırı sağcı Rassemblement National (RN), AB'nin iki başat ülkesinden biri olan Fransa'da birinci sıraya yerleşerek Fransa’yı (Macron’un panikle erken seçim kararı da katkı sağladı) sarsan derin bir devlet krizine sürükledi. AB'nin en güçlü ülkesi Almanya'da ise aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD), Sosyal Demokrat Parti'yi (SPD) geride bırakarak ikinci sıraya yerleşti ve Başbakan Scholz’un koalisyon hükümetini depresyona sevk etti. Hatta ana muhalefet Hristiyan Demokratlar, Fransa’yı işaret ederek Almanya’da erken seçim yapılması talebinde bulundu. Aşırı sağ partiler; İtalya, Macaristan, Avusturya ve Polonya’da da benzer kazanımlar sağladı. Hollanda'da aşırı sağcı Wilders tarafından rehin alınan bir hükümetle muhatap oldu Hollanda halkı. Ayrıca İsveç, Finlandiya ve Letonya'da da aşırı sağ, koalisyon hükümetlerinde yer almış durumda.
Ancak Avrupa basınında manşetlere taşınan aşırı sağcı yükseliş, Avrupa seçimlerinde tam anlamıyla gerçekleşmedi. Popülist sağ ve aşırı sağ blok, yeni başlayan yasama döneminde hakim konumda olmayacak ama görmezden gelinemeyecek kadar da sandalye sayısı mevcut. Görünürde aşırı sağ, AP’de üç farklı gruba dağılmış durumda, lakin aralarında yasama çalışmalarında istişare ve iş birliği olacaktır. Toplam sandalye sayısı ile AP’nin Hristiyan Demokratlar grubunun ardından ikinci konuma gelmiş durumda.
AP Aşırı Sağ Grupları İçin Fırsatlar Platformu
Aşırı sağ, yasama çalışmalarında çıkarlarına hizmet eden politikaların şekillenmesinde veya öncelik verdiği konuların gündeme gelmesini sağlamakta etkili olabilir. Ayrıca, aşırı sağ grupların AP’de elde ettiği avantajlar, ulusal politika ve yasama süreçlerine de yansıyabilir. Dolayısıyla aşırı sağın popülist politikalarının yayılmasına ve toplum üzerindeki etkisinin artmasına zemin hazırlayabilir. Fırsatlar arasında çeşitli lobi faaliyetleri ve etkinlikler ile kendi politikalarına ve görüşlerine geniş kitleler nezdinde destek sağlamaları da bulunmaktadır.
AP’de sandalye aritmetiği ve tartışma kültürü, AB'nin önümüzdeki yıllarda ne kadar birleşik ve hareket kabiliyetine sahip olacağı üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. AB’nin yapısal reform politikası yönünde atılması gereken adımlara karşı ne kadar büyük bir rüzgar eserse, AP’de ne kadar çok kutuplaşma olursa, Avrupa'nın gelecekte barış, özgürlük ve refah gibi temel vaatlerini garanti altına alması o kadar zor olacaktır. Bu minvalde AB’nin tekerine çomak sokacak ilk aday AP’ye seçilen aşırı sağ cenahıdır.