İsrail sorunu devam ettiği müddetçe, sadece Ortadoğu değil, küresel sistem de kaosa sürüklenecektir. Bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "insanlık cephesinin kurulması" önerisi önemlidir. İsrail er ya da geç durdurulur. Ancak, bir an önce durdurulmazsa insanlık için maliyeti yüksek olur.
Ülke geneli ve salıncak eyaletlerdeki güncel anketlerde Trump’ın burun farkıyla önde olduğu gözükse de sürecin bütününe bakıldığında iki rakibin de halen kazanma şansının olduğu söylenebilir. Bu seçimlerin sadece Amerikan halkını ilgilendirmediğini, ABD’nin bölgesel ve küresel meselelerdeki dahli dolayısıyla neredeyse tüm dünyayı ilgilendirdiğini söylemeye gerek yok.
Netanyahu’nun 7 Ekim’den sonra yaptığı Ortadoğu’da “yeni düzen” kurulacak açıklamasının, Filistinlilerin ve Filistin devletinin tamamen ortadan kaldırıldığı ve bölgedeki bazı sınırların yeniden çizilmesini içeren bir anlam ifade ettiği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Bunu mümkün kılmak için gereken tek şey ise Trump’ın ABD başkanı olmasıdır. Netanyahu’nun ABD seçimlerini etkileme çabası da işte tam olarak bundan kaynaklanmaktadır.
Akdeniz’in sahip olduğu kaynaklar, jeopolitik tartışmalarla sürekli ön plana çıkarken, Akdeniz’de var olan deniz gücü yönetiminin de göz ardı edilmemesi önemlidir. Bu çerçevede mavi büyüme için Türkiye’nin konumu önem arz etmektedir. Avrupa’daki örnekler gözlemlendiğinde, Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin mavi büyüme çerçevesinde yaptığı çalışmaların neler olduğu veya neler yapabileceği de daha fazla önem kazanmaktadır.
Ortadoğu, üstesinden gelemeyeceği ağır bir mirasın altında şiddet sarmalı ile mücadele ederken yeni bölünmeler ve yeni dengelerin eşiğine girmiş görünüyor. Bu noktada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Coğrafyamızın yeni bir Sykes-Picot taksimiyle tekrar lime lime edilmesine göz yummayacağız” şeklindeki sözleri, Batı’nın Ortadoğu’da yazdığı kanlı tarihi hatırlatırken, yeni sömürgeci planlara karşı da bir uyarı vazifesi görüyor.
İsrail’i hedef aldığı her iki saldırıda da İran’ın temel hedefi, İsrail karşısında caydırıcılığını yeniden tesis edip onu sınırlarından uzak tutmaktı. İsrail’in de en az kendisi kadar sıcak çatışmaya girmeye taraf olmayacağı kabulünden hareket eden İran, Netanyahu’nun aşırılıkçı hükümetinin ölçüsüz saldırganlığı karşısında savaşa sürüklenmemek için daha ihtiyatlı hareket etmeye başladı. Ancak yaşanan gelişmeler, İran-İsrail hattında kontrolün süratle kaybedilebileceğini gösteriyor.
1830 ile 1945 arası aynı zamanda Batı’nın ekonomik hegemonyasının ve bunun uzantısı olarak siyasi hegemonyasının yükseliş dönemiydi. Batılı ülkeler, Atlantik İttifakı, enerjide kontrolü daha da sıkılaştırarak, hegemonyalarını perçinlediler. Bu nedenle, eğer bugün bir “3. Dünya Savaşı” olasılığını konuşuyorsak, bunun en kritik sacayaklarından birisinin yeni nesil enerji teknolojileri savaşı ve “yüzde 100 elektrikli dünya rekabeti” olduğunu unutmayalım.
Lübnan yalnızca siyasi bir okumayla tahlil edilemeyecek, Akdeniz havzasında şiddetle en çok hemhal olmuş Arap ülkelerinin başında geliyor. Baştan yanlış düğmelenen gömlek, ülke kompozisyonuna hiçbir zaman oturmadı. Fransa, İran, Suriye gibi ülkeler her daim Lübnan üzerindeki tesirlerini gösterdi. Başka koşullarda farklı jeopolitik iklimlerde yeşerecek Lübnan kimliği, Ortadoğu’nun göbeğindeki amorf topluluk yapısıyla nostaljik bir besteye dönüştü.
Eskiye duyulan özlem ve sorunlara çare olarak sunulması, kulağa hoş gelmekle birlikte içinde yaşadığımız ortamın buna izin vermeyeceğini biliyoruz. Günümüzde ahiliği diriltmenin mümkün olduğunu söylemek mümkün olmamakla birlikte yeniden kurulamayacak olması, teşkilatın tarihinden bir şeyleri bugüne taşıyamayacağımız anlamına gelmiyor. Ahilikten ve asırlar süren uygulamalarından öğreneceğimiz ve günümüze aktaracağımız çok şey olduğunu biliyoruz.
İsrail sorunu devam ettiği müddetçe, sadece Ortadoğu değil, küresel sistem de kaosa sürüklenecektir. Bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "insanlık cephesinin kurulması" önerisi önemlidir. İsrail er ya da geç durdurulur. Ancak, bir an önce durdurulmazsa insanlık için maliyeti yüksek olur.
2022'de getirilen değişiklikle 90 sandalyeye çıkarılan Jammu ve Keşmir meclisi için yapılan ve 8 milyon 709 bin kayıtlı seçmenden yüzde 63,45'lik katılımın görüldüğü 2024 meclis seçimlerinin 8 Ekim'de açıklanan sonuçlarına göre, Kongre-Ulusal Konferans ittifakı 90 sandalyeden 49'unu alarak meclis seçimlerini kazandı. 42'si Ulusal Konferans'a, 6'sı Kongre'ye ve bir sandalye Hindistan Komünist Partisi'ne ait.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz.
Daha fazlası